Mehmed Âkif ve Yozgatlı İhsan Efendi
Geçen çarşamba gecesi Külliye’de yapılan ödül töreninde cumhurbaşkanımız Mısır Apartmanı’nın dördüncü katındaki dairenin kamulaştırıldığını ve Mehmed Âkif Müzesi olarak düzenleneceğini açıkladı. Bir süre Midhat Cemal Kuntay’ın oturduğu, Mehmed Âkif’in de son demlerini yaşadığı ve vefat ettiği dairenin hangi daire olduğu konusunda bir açıklık yok.
Mısır Apartmanı bütünüyle Mısırlı Prens Abbas Halim Paşa’ya aitti ve Âkif’in Âsım’ı ithaf ettiği Fuad Şemsi Bey tarafından yönetiliyordu. Midhat Cemal, 1924 Eylül’ünün başlarında bu dairede altıncı Safahat’ın, yani Âsım’ın kitap olarak yayımlanması vesilesiyle Âkif’i Abdülhak Hâmid, Süleyman Nazif, Cenab Şahabeddin, Sami Paşa Sezai ve Faruk Nafiz Beylerle buluşturmuştu.
Âkif, 1924 Bir Fotoğrafın Uzun Hikâyesi isimli kitabımda uzun uzun anlattığım bu davetten bir ay kadar sonra İstanbul’dan kalkan ve 26 Ekim 1924 günü İskenderiye’ye ulaşan bir vapurla Abbas Halim Paşa’nın davetlisi olarak Mısır’a gitti. Yozgat’ta başlayıp İstanbul’da devam ettiği tahsilini bin yıllık bir üniversite olan Camiü’l-Ezher’de tamamlamak amacıyla yola çıkan genç bir Yozgatlı da aynı vapurdaydı. Bu genç ilim âşığıyla Âkif arasındaki sarsılmaz dostluk o vapurda mı başlamıştı, daha önce mi?
Ekmeleddin İhsanoğlu, Doğan Kitap tarafından yayımlanan Kaybolan Dünyadan Nurlu Bir Sima: Yozgatlı İhsan Efendi isimli kitabında, bazı verilerek dayanarak babasıyla Âkif’in daha önce Kelamî Dergâhı’nda tanışıp dost olduklarını söylüyor.
***
Ekmeleddin İhsanoğlu, bilim ve eğitim tarihi çalışmalarının kendisine kazandırdığı eşsiz birikimi ve babasının özenle koruduğu evrak-ı metrukesini kullanarak ince ayrıntılarla bezediği biyografi, sadece İhsan Efendi’nin değil, Mısır’daki son Osmanlı neslinin de anlatıldığı çok önemli bir çalışmadır. Devlet-i Aliyye’nin batış yıllarını bütün acılarıyla yaşamış bir nesildir bu. Mensup oldukları köklü kültürü bütün incelikleriyle ifade eden bir yaşama üslûbuna, davranış âdâbına ve konuşma tarzına sahip, çok kültürlü, çok dil bilen, geniş ufuklu, olgun, derinlikli, seçkin insanlar... Herkesten saygı görseler de, hep bir hüsran duygusu içindedirler. Ne maddi imkânları vardır ne teşkilatları... Gözleri her zaman daüssıla duygusuyla buğulu, zaman içinde kaybolup gitmeye mahkûm bir nesil. Üstelik Nâsır rejiminin ağır baskısını yaşamış, Mısır’ın yaşadığı bütün felâketleri Osmanlı’ya bağlayan ırkçıların insafsızca suçlamalarına hedef olmak talihsizliğine de uğramışlardır.
İhsan Efendi, Mısır’a gittikten sonra Rodoslu bir Türk ailesinin kızı olan Seniye Hanım’la evlenir. Rodos, yakınlığı dolayısıyla, 20. yüzyılın başlarında Mısırlı Türk aristokrasisi tarafından sayfiye olarak kullanılırdı. Bu güzel ada İtalyanların eline geçince, Seniye Hanım’ın ailesi, daha önce iki kız verdikleri Mısır’a sığınmayı tercih ederler.
İhsan Efendi, Ezher’den büyük bir başarıyla mezun olduktan sonra, kraliyet sarayının Osmanlı Arşivleri Bölümü’nde görev alır. Bir yandan da Sultan Mahmud Medresesi’nde müderris ve yönetici olarak çalışmaktadır. 1951 yılında kurulan Ayn Şems Üniversitesi’nin Şarkiyat Bölümü Türk Dili ve Edebiyatı Kürsüsü’nü de İhsan Efendi kurmuş ve vefatına kadar (15 Temmuz 1961) burada görev yapmıştır. 1952 ihtilalinden sonra, saraydaki görevinden ayrılarak Milli Kütüphane’nin Şarkiyat Bölümü’nde çalışmaya başlayan ve burada Türkistanlı Nasrullah Tırazi ile birlikte dört ciltlik Osmanlı Yazmaları Katalogu’nu hazırlayan İhsan Efendi’ye, 1951 yılında Adnan Menderes tarafından Ali Himmet Berki vasıtasıyla Diyanet İşleri Başkanlığı bile teklif edilmişti.
Mehmet Âkif, Mısır’da kaldığı sürece en büyük yakınlığı Yozgatlı İhsan Efendi’den görmüştür. Ekmeleddin Bey, Âkif’e “Eğer sen olmasaydın bu gurbet ellerde ne yapardım?” dedirten bu sarsılmaz dostluğu, karakter bakımından birbirlerine çok benzemelerine bağlıyor. Nitekim Âkif, yayılmasını istemediği Kur’an-ı Kerim tercümesini ondan başkasına emanet edememiştir.
Ekmeleddin Bey, Âkif’in vefatından yedi yıl sonra doğar; ama doğduğu ev, onun hatıralarıyla doludur. Mısır’da yaşayan ve Kahire’ye okumak için gelmiş Türkler bir araya geldiklerinde hep büyük şairden söz eder ve şiirlerini okurlar. İhsan Efendi, doğduğu günden itibaren kulakları Âkif adıyla ve onun şiirinin sesiyle dolan küçük Ekmel’in edebî Türkçeyi en iyi şekilde öğrenmesi için bütün gayretini göstermektedir. Esasen evde hep Türkçe konuşulmaktadır. Bu bakımdan anadilini öğrenme konusunda hiç sıkıntı çekmeyen Ekmeleddin Bey, zamanla Saatli Maarif Takvimi’nin yapraklarından babasının kütüphanesindeki kitaplara geçer ve Hâmid, Namık Kemal, Fikret, Âkif, Rıza Tevfik gibi birçok önemli Türk şair ve yazarını okur.
***
Ekmeleddin İhsanoğlu, Âkif’in Türkiye’ye dönmeden önce babasına emanet ettiği Kur’an tercümesinin akıbetini, kitabının “Mehmed Âkif Ersoy ile dostluk ve Kur’an-ı Kerim Meali” başlıklı son bölümünde anlatıyor. Eminim, bu kitabı eline alan herkes, benim gibi, önce bu bölümü okumuştur. Diyanet tarafından kendisine ısmarlanan Kur’an tercümesini, resmi tercüme olarak namazlarda kullanılmasından endişe ettiği için teslim etmeyen Âkif, hastalığı sebebiyle Türkiye’ye dönerken İhsan Efendi’ye şöyle bir vasiyette bulunur: “Geri dönersem iade edersin, dönemezsem yak!” Âkif dönemez, 27 Aralık 1936’da Mısır Apartmanı’ndaki dairede hayata veda eder. İhsan Efendi de, hayatta olduğu sürece muhafaza ettiği tercümenin yakılmasını vefatından kısa bir süre önce yanına çağırdığı oğluna vasiyet eder. O tarihte on sekiz yaşında olan Ekmeleddin Bey, bizzat şahidi olduğu hadisenin nasıl geliştiğini nedense babasının öğrencilerinden İsmail Hakkı Şengüler’in şahitliğine dayanarak anlatıyor. Sonuçta Âkif’in mealinin kesin olarak yakıldığını öğreniyoruz. Ama tercümenin başka nüshalarının bulunup bulunmadığı karanlıkta kalıyor.
Ekmeleddin Bey’e anlatımına göre, yıllar sonra babasının metrukâtı arasından bir defter çıkmıştır. Âkif’in mealinin Kur’an’ın başından Ali-i İmran suresinin sonuna kadar olan kısmını ihtiva eden bu defter dışında mealden geriye bir şey kalmamıştır. Bu defterle ortaya çıkan pek çok hakikati defteri neşrettiğinde dile getireceğini söyleyen Ekmeleddin Bey, Yozgatlı İhsan Efendi biyografisini Âkif’in mealinden bazı örneklerle sona erdiriyor.
Kaybolan Dünyadan Nurlu Bir Sima: Yozgatlı İhsan Efendi, okunması gereken önemli bir kitap... Ve elbette Âkif’in söz konusu defterinin neşrini de dört gözle bekliyoruz.