Mehmed Âkif ve Şerif Muhiddin’in Ud’u
Bilen Işıktaş’ın Bilgi Üniversitesi tarafından yayımlanan Peygamber’in Dâhi Torunu Şerif Muhiddin Targan isimli eseri bir aydır masamda, fırsat buldukça okuyorum. “Modernleşme, Bireyselleşme, Virtüozite” alt başlığını taşıyan ve bu yıl Türkiye Yazarlar Birliği tarafından biyografi dalında ödüle de lâyık görülen bu muhalled eserin birinci bölümünde “Modernleşmenin Sosyokültürel Yansımaları”, ikinci bölümünde “Tarihsel Süreçte Osmanlı/Türk Modernleşmesinin Müziksel İfadesi” ele alınmış. Üçüncü bölümün başlığı da şöyle: “Arafta Kalmış Bir Portre: Şerif Muhiddin Targan”.
***
Osmanlı Devleti’nin son Mekke Emiri Şerif Ali Haydar Paşa’nın oğullarından biri olan ve 1892 yılında İstanbul’da doğan Şerif Muhiddin on üç yaşındayken klasik üslûpta bir Hüzzam Saz Semaisi’ni bestelemiş ve musiki çevrelerinde üstün bir udî olarak tanınmıştı. Zekâi Dedezâde Ahmed (Irsoy), Ali Rıfat (Çağatay) ve Rauf Yekta Bey gibi büyük isimlerden aldığı musiki derslerinin yanı sıra, birçok konuda seçkin hocalar tarafından eğitilen ve Darülfünun’un Hukuk ve Edebiyat Fakültelerinden 1922 yılında pekiyi dereceyle mezun olan Şerif Muhiddin, Türk musiki tarihinin kaydettiği sayılı ud virtüozlarından biri, piyano ve çello gibi batı sazlarında usta bir icracı, bestekâr ve ressamdı.
Şerif Muhiddin, Mehmed Âkif’le muhtemelen İkinci Meşrutiyet’in ilanından sonra tanışmıştı. Eşref Edip’in anlattığına göre, Şerif Haydar Paşa bir gün oğullarının hocası İzmirli İsmail Hakkı Bey’e, gıyaben tanıdığı ve şiirlerini büyük bir zevkle okuduğu Mehmed Âkif’le tanışmak istediğini söyler, bunun üzerine İsmail Hakkı Bey yakın dostlarından Âkif’i alıp Çamlıca’daki köşke götürür. Şerif Muhiddin, o gün udunu ilk defa dinleyen Âkif’i farklı mızrabı ve üstün tekniğiyle büyüleyecektir.
Böylece, birçok âlim ve sanatkârın uğrak yerlerinden biri olan Çamlıca’daki köşkün müdavimleri arasına giren Safahat şairi, Şerif Muhiddin’i dinlemekten çok büyük bir zevk aldığını bir mektubunda bütün samimiyetiyle şöyle ifade etmişti: “Cedd-i muazzamını zın mukaddes nâmına yemin ederim ki hayatımda muhalled, maddiyattan mücer red bir zevk duydumsa onu sizinle geçen âlemlerde duydum.”
***
Şerif Muhiddin’i ömrünün sonuna kadar büyük bir dikkatle takip eden Âkif, onun başarılarıyla kendi başarısı gibi gururlanacak, hatta Gölgeler’i, yani yedinci Safahat’ı ona ithaf edecektir. Safahat’a almadığı, Şerif Muhiddin’e mektup olarak yazılmış “Şarkın Yegâne Dâhisine” başlıklı şiirinde, o “biçare Şark’ın Şark’a küsmüş gitmiş evlâdı”dır. “Bu vîran kubbe”, yani dağılmış, paramparça olmuş Şark ses verebilmek için yüksek bir figan istemektedir ve o figan sadece ve sadece “peygamberin fevka’l-beşer evlâdı”nın, yani Şerif Muhiddin’in ududur. “Sanatkâr” adlı şiirinde de Şerif Muhiddin’in sanatını tasvir eden Âkif, onun Amerika’da verdiği konserlerindeki başarılarını yüceltmiştir. Şerif Muhiddin’i Amerika’da himaye ettiği için Archibald Bullok Roosvelt’e ithaf edilen bu şiir, Âkif’in musikiyle ilgili bazı düşüncelerini ve hassasiyetlerini yansıtması bakımından ayrıca önemlidir.
Bilen Işıktaş, Şerif Muhiddin’in Amerika’daki başarılı konserlerini ve bu konserlerin yankılarını uzun anlatıyor. Ben sadece onun udunun Godowsky ve Kreisler tarafından Pagannini’nin kemanına eş olarak değerlendirildiğini kaydederek geçiyorum.
Âkif’in Şerif Muhiddin’e duyduğu hayranlığın sebeplerinden biri de, onun sazında en üstün icra seviyesine ulaşması ve Batılı büyük sanat eleştirmenleri tarafından bir virtüoz olarak kabul edilmesidir. Ancak burada Âkif’in tavrının herhangi bir Batıcı aydının tavrından çok farklı olduğunu özellikle belirtmek isterim. Hiç şüphesiz o, mensup olduğu dinin, içinden çıkıp geldiği tarihin ve medeniyetin üstünlüğüne yürekten inanıyor, yaşadığımız acıklı inkıraz ve izmihlâl yüzünden sorumlu bir aydın şuuruyla derin acılar duyuyordu. Bu bakımdan içimizden çıkıp gelmiş bir sanatkârın Batı’da meslektaşlarıyla eşit seviyede konuşup yarışabilmesi, ona kendi düşüncelerinin isbatı gibi görünmüştü.
***
Bu yazıda hayatından, başarılarından ve Mehmed Âkif’le ilişkilerinden kısaca bahsettiğim Şerif Muhiddin, Bilen Işıktaş tarafından 565 sayfalık büyük boy bir kitapta enine boyuna anlatılıyor. Yalnızca musiki tarihimize değil, kültür tarihimize de ciddi bir katkı niteliği taşıyan eserde benim bazı kitap ve yazılarıma da atıfta bulunulmuş. Bu atıflardan birindeki yanlış anlamayı düzeltmek ihtiyacındayım.
Bilen Işıktaş, “Âkif, Şerif Muhiddin’in kardeşi Abdülmecid Bey’le ziyaret ettiği Tanburi Cemil Bey’i yakından tanımış, hem Türk hem de Batı müziğini iyi bilen Sabih Şevket’in çevresinde bulunmuştu,” diyor ve 1924 Bir Fotoğrafın Uzun Hikayesi isimli kitabımı kaynak olarak gösteriyor (s. 265). Benim yazdıklarım şöyledir: “Âkif’in Cünye’de Şerif Abdülmecid Bey’le birlikte misafiri olduğu Sabih Şevket, Yahya Kemal’in de yakın dostlarından biriydi. Yahya Kemal, Tanburi Cemil Bey’i ilk defa onun babasının Cevizlik’teki evinde dinlemişti.”
Âkif, Tanburi Cemil Bey’in plaklarını zevkle dinlerdi, fakat onunla şahsen tanıştığına ve görüştüğüne dair hiçbir kayda rastlamadım.
***
Şerif Muhiddin Targan, 1949 yılında Safiye Ayla ile evlenmiştir. Safiye Ayla hakkında da geçen yıl Murat Bardakçı’nın çok önemli bir kitabının yayımlandığını hatırlatır, meraklılara bu iki kitabı birlikte okumalarını tavsiye ederim (Safiye, İş Bankası Kültür Yayınları 2018). Bu arada, Mehmed Güntekin tarafından hazırlanan ve Şerif Muhiddin’in icralarının orijinal kayıtlarından oluşan “Peygamber Torununun Müziği” isimli CD’yi de temin edip dinlerlerse alüyyülâla olur.