Annemarie Schimmel, Yahya Kemal ve Asaf Halet Çelebi
Çok yazmak, maalesef okumak istediğim birçok kitapla buluşmama mani oluyor. Araya giren işler yüzünden bitiremeden bırakmak zorunda kaldığım çok kitap var; özellikle yeni bir kitap üzerinde çalışmaya başladığım zamanlarda ne yazıyorsam sadece o konuda okuyabiliyorum. Şüphesiz bu da bir okuma biçimi… Fakat bir romana, bir hatırat yahut şiir kitabına, bölünme endişesi taşımadan dalmayı çok özledim. Erken okuduğum, tadı damağımda kalmış Doğu ve Batı klasiklerini de yeniden okumak istiyorum ama ne mümkün… Ve o kadar çok kitap çıkıyor ki… Bazılarını okumak niyetiyle bir kenara ayırsam da çok geçmeden yeni gelen kitapların arasında görünmez oluyorlar.
Geçenlerde kütüphanemde ihtiyaç duyduğum bir kitabı ararken, elime, geçen yılın sonlarında okumaya başlayıp yarıladığım bir kitap geliverdi: Annemarie Schimmel’in hatıratı... Dilimize Ömer Enis Akbulut tarafından Doğudan Batıya ismiyle çevrilen ve Sufi Kitap tarafından yayımlanan eserin tamamını okuduktan sonra güya bir değerlendirme yazacaktım. Araya ne girdi, hatırlamıyorum.
Hatıratın sayfalarını karıştırırken büyük şarkiyatçının Yahya Kemal hakkında yazdıkları gözüme ilişti. 1 Kasım, aziz şairin vefatının 60. yılı olduğu için bir şeyler yazmayı düşünüyordum, “Tamam,” dedim, “Schimmel’in Yahya Kemal’ini yazabilirim!”
***
Türkiye’ye ilk defa 1952 yılında gelen ve bir süredir yazıştığı şair Behçet Necatigil tarafından karşılanan Schimmel, hatıratının hemen başlarında, Maçka Kahvehanesi’nde onun vasıtasıyla tanıdığı genç şairlerin şiir üzerine hararetli tartışmalarından söz ederek başlamış. Yazdıklarından genç şairlerle eski şiir konusunda hiç de aynı fikirde olmadığı, hatta çok sevdiği Behçet Necatigil’in şiirlerini bile “biraz kekremsi, hatta düpedüz cılız” bulduğu anlaşılan Schimmel, bu değerli şairin sürekli kasvetle gölgelenmiş simasının, “şiirde azami dürüstlük için sarf ettiği gayreti ve duygusallıktan neredeyse dehşet verici bir tavırla yüz çevirmişliğini” yansıttığı kanaatini taşıyor.
Maçka Kahvehanesi’ndeki Salı buluşmalarda genç şairlerin “kadim şiir”, yani divan şiiri aleyhindeki konuşmalarına kulak kabartan Schimmel, bazan cesaretini toplayıp Yahya Kemal’in eski tarzdaki şiirlerinden sevdiği mısraları okuyarak eski şiiri savunurmuş. Genç şairler derlermiş ki: “Fildişi kulede oturup her yanımızda insanlar acı çekerken, aç ve sefil bir halde adalet diye haykırırken, guruptan, gül ve bülbülden bahsedemeyiz!” Schimmel, “Bazan,” diye devam ediyor, “kendime ve tabii onlara da şu suali sormuşluğum vardır: Homer, Hâfız, Fuzulî gibi büyük şairlerin çağlarında da insanlar acı çekmiş ve aç kalmış değiller miydi? Lakin bu neviden argümanlar gereksiz kabul edilir, derhal reddedilirdi.”
Genç şairler klasik formda gazeller yazmanın kolay olduğunu da iddia ederlermiş. Eski Arap, Fars ve Türk şiirini çok iyi bilen Schimmel, “Evet,” diyor, “Bu temsil ve remiz âleminde kafiye ve vezin kaidelerinin, sayısız telmih ve kinaye cümbüşünün dünyasında tayin edilmiş sabit kurallar vardır; bu kurallar adeta meslek erbabına mahsus zanaat nevinden öğrenilebilir şeylerdir.” Fakat İslâm dünyasının büyük şairleri, Schimmel’e göre, klasik formları öyle bir kudretle doldurmuşlardır ki, bu şiirlerde en modern fikirlerle bile karşılaşılabilir.
***
Schimmel bu görüşlerini açıkladıktan sonra, genç şairlerin eski şiirin olağanüstü zenginlikteki dünyasına nüfuz edememelerini harf ve dil inkılâplarına bağlıyor ve “Hâsılı,” diyor, “benim şair dostlarımın müdafaa ettikleri görüş, şiirin ilerici bir tasavvurundan daha fazlaydı. Bu yeni şiir tasavvuru, her şeyden evvel muayyen bir şekilde yazı reformu ve bununla ilintili dil reformu ile alakalı idi. Bu reform neticesinde, Yahya Kemal gibi klasik şairler artık onlar tarafından çağdışı telakki ediliyordu.”
Schimmel, sonunda bir dostunun evinde Yahya Kemal’le tanışmak bahtiyarlığına erişir. İsmini vermediği dostu, kendisini İstanbul’a ilk geldiğinde misafir eden Prof. Dr. Mustafa İnan olsa gerek. Oğuz Atay tarafından hayatı romanlaştırılan mekanikçi Mustafa İnan, Yahya Kemal’in yakın çevresinde yer alan ve onun hemen bütün şiirlerini ezbere okuyabilen bir şiir tutkunuydu.
Schimmel, hayran olduğu şairi Osmanlı tarihinden ve umumi tarih meselelerinden söz ederken nefesini tutarak dinlediğini belirttikten sonra şöyle devam ediyor:
“Kısa zaman öncesinde de ‘Endülüs’te Raks’ adlı şiirini Almancaya aktarmıştım zaten. Yıllarca hariciye hizmetinde diplomat olarak çalışan şair, bu şiirinde, İspanya’nın Flamenko ritmini, raks esnasında savrulan şalı ve onun göz alıcı renkteki kırmızı parıltısını ustaca resmetmişti. Şairimiz Varşova’da elçi olarak görev yaptığı yıllarda ‘Kar Musikileri’ adlı şiiri ile bir kış akşamının melaline duçar olmuşken ‘Tanburi Cemil Bey çalıyor eski plakta’ diyerek onun musikisine kulak veriyor ve bu şekilde vatanına yeniden vâsıl oluyordu.”
***
Schimmel’in beğendiği Orhan Veli gibi başka Türki şairleri de var; ama o devrin genç şairlerinden ikisinin onun dünyasındaki yerleri ayrıdır: Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Asaf Hâlet Çelebi… Bedri Rahmi’nin ressamlığını da çok önemsediği anlaşılıyor. “Dostum” dediği Asaf Hâlet’e duyduğu sevginin kaynağı ise tasavvuf. “Onun şiirine yansıyan derviş semaları, şehit mutasavvıf Hallâc-ı Mansur’un esrarengiz kişiliği ya da oyuna getirilen âşık Ferhad’ın ve onun maşukası Şirin’in kadim efsanesi beni bilhassa cezbetmiştir,” diyor.
Bu yazıyı Asaf Hâlet’in Yahya Kemal’den on beş gün önce hayata veda ettiğini (15 Ekim 1958), yani onun vefatının da 60. yıldönümü olduğunu hatırlatarak noktalıyor, isimlerini zikrettiğim bütün şairleri ve aramızdan on beş yıl önce (18 Ocak 2003) ayrılan Annemarie Schimmel’i saygı ve rahmetle anıyorum.