Hikâye uzun, insan sırlı, zaman yorgun

evi Nepal’de kalmış

Slovakyalı salyangozdur ruhum

İsmet Özel

Nepal izlenimlerimi yazacaktım.

Hikâye uzun, insan sırlı, zaman yorgundu.

Başaramadım; olmadı, olurdu başarabilseydim. Anne ve kızını yazdım.

***

Bir yolla başlıyor işte hikâye de.

Hayat bir yoldur, yolculuktur.

Yolda şarkılar, insanlar, rüyalar var.

Yolda bir çocuk, bir anne, bir Tanrı var.

Yolda hayatın anlamını arayanlar, renk renk tapınaklar, Katmandu’nun gizemli sokakları var.

Bıçak gibi hayatlar, vahşi atlar, serin ormanlar var.

Yolun türküsüne eşlik etmek var kaderde.

Yola şahitlik etmek var.

***

İyice öğrendim artık, hayatı o şahitlikler ayakta tutar.

Bir kız çocuğu vardı, bir anne. Kız, gördüğü şeyleri annesine anlatmaya çalışıyor. Anne dinlemiyor, fotoğraf çekiyor mütemadiyen. Girmedim aralarına. Giremezdim. İzledim sadece.

***

Dünyanın en iyi ressamı, en iyi fotoğrafçısı, en iyi şairi, en iyi yazarı, en iyi yönetmeni, en iyi heykeltıraşı bir araya gelseler bile sizin şahitlik ettiğiniz bir güzelliği birebir olarak size hissettiremezler.

Ağaçların, kuşların, güneşin, bulutların, yıldızların, rüzgarın ve çocukların etrafımızı kuşattığı bir hayatın merkezindeyiz.

Bir çocuğun gülümsemesi, yağmurdan sonra daldaki akasyanın kokusu, koca çınarların bağrında kuşların ozanları kıskandıran atışmaları…

Sürüp gidiyor sır.

Hayat bir sır.

Gün doğmadan soluk alan sabahın uyanışındaki ihtişam da sır...

O sırra erişmeye küçük bir kız çocuğunun masum gülüşü kapı aralar belki.

İyice öğreniyorsunuz artık, hayatı o şahitlikler ayakta tutar.

***

Çocuk çok gerçekti, anne fotoğraf çekiyordu.

Kendi gözüyle, gönlüyle bakıyordu çocuk.

Çocuğun gönlü diri, gözleri açıktı.

Hayatın gerçek şahidi olmuştu. Kendi olmuştu.

Anne fotoğraf çekmeye devam ediyordu.

Çocuk gülümsemeye...

***

Kendilerinin farkında olanlar kalpleriyle görür, ruhlarıyla dokunur. Toprağın emeğine saygısızlık etmekten korktukları için parmaklarının uçlarında sessizce süzülür ve bu dünyadan öylece geçip giderler.

Onlar çocuklar, salihler, sadıklar ve şahitlerdir.

***

Her nefis ölümü tadar, pek azı ise hayatı...

Anları yakalama gafletine düştü insan, elindeki telefon kamerasının arkasına hapsoldu. Zamanı bir kareye sığdırmak isterken kendini zamandan soyutlayıp öz benliği yerine bir makineyi koydu. Daha sonra bakmaya bile vakit bulamayacağı bir fotoğraf çekebilmek için o anda kalıp şahit olma fırsatını kaçırdı. Poz veren bir heykeli oynayarak, insan olması halinde biriktireceği anlardan haberi olmadı. Ne işe yarayacağı hakkında fikri dahi olmayan fotoğrafları çekmek için makineye hizmet ettiğinin farkına varamadı. İnsan makineyi işletmeye çalışan bir makineye dönüştü. Makine insanı yerinden etmeye çalışan gereksiz bir cisme dönüştü.

***

Çocuk gülüyor, anne fotoğraf çekiyor.

Kadın, donduruyor her ânı.

Flaşlar patlıyor.

Kız, gördüklerini parmağıyla annesine gösteriyor.

Anne duymuyor kızı. Kız, bir zaman arasıydı işte, beni farketti. Baktı. “Merhaba” çıktı dilimden. Koştu sessizce, boynuma sarıldı ve “amca da Türk anne” dedi.

Sırf bu yüzden altmış saat süren bir yol macerasına girilir mi derseniz, şahit olmadan bilemezsiniz derim.

Hikâye uzun, insan sırlı, zaman yorgun.

Mutlu pazarlar.

YORUMLAR (3)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
3 Yorum