Sarı Saltık’ın görklü izinde
Bugün şöyle güzel, görklü bir kitabı elimize alalım. Öyle güzel ki 550 yaşına yaklaşmış olan kitap diriliğini, tazeliğini sürdürüyor. Makyaja bile ihtiyacı yok, o derece güzel, o derece genç ki kelimenin mana-ı diğeri ile hazine bir kitap. Kitaptan pek bahsetmeden, bir kast-ı mahsusa ile, bir bildiğim var diyerek kitabın ortasından bir sayfasına dalıyorum:
“Raviler eyidür.” Burada ravi rivayet eden demek. Çoğulunu raviyan demeyi sever eskiler. Raviyan-ı ahbar, nakilan-ı asar deyu başlıyorsa bir eser, bir hikaye; o eserin, o hikayenin tadına doyum olmaz. Eyidür kelimesi eski eserlere pek aşina olmayan kimi arkadaşlarda “iyidir mi demek acaba” sorusunu doğursa da bunun eyitmek, eytmek, aytmak şekillerinde eski eserlerde geçtiğini, en tanıdık şeklinin “Çiçek eydür Derviş Baba/ Annem babam topraktır” mısralarında geçtiğini, eytmenin söylemek, demek anlamına geldiğini hatırlatalım.
Kitabımıza dönelim: “Raviler der ki”, bakalım ne der? “Bir gün bir kişi geldi. Bu Mağrib Müslümanlarından idi. Gelüp Şerif’ün ayağına düşti dahi ağladı, eyitti: Ya Server! Endülis’te olan Müslümanlarun halinden haberün yoktur, az kaldı İslam andan gide, dar-ı küfr ola.”
Burada bir duralım. Kitabımız tahminlere göre 1480 yılında kaleme alınmış bir eser. Cem Sultan’ın 1473 yılında Edirne’ye geçmesi, oradan da 500 kilometre kuzeydeki ta Romanya Babadağ’a geçip Sarı Saltık’ın kabrini ziyaret etmesi ile Sarı Saltık’ın kıssasını dinler. Kıssa Cem Sultan’ın çok hoşuna gider. Maiyetindeki Ebu Hayrı Rumi’den Sarı Saltık kıssalarını toplamasını ister. 7 yıl Anadolu’yu ve Balkanları dolaşır Ebu Hayrı Rumi. O kıssaları toplarken Endülüs’te de yer yerinden oynamaktadır. Tam o yıllarda belki Ebu Hayrı Rumi kitabı derlediği yıllardan on yıl kadar sonra Ebul Beka Salih bin Şerif Endülüs’ten İstanbul’a gelip 2. Bayezid’in huzurunda Endülüs’e Ağıt şiirini okur. Bu insanın yüreğini parçalayan şiiri yeryüzünün yaşayan en büyük şairi Üstad Sezai Karakoç 1966 yılında Türkçeye tercüme etmiştir. İslam’ın Şiir Anıtları isimli eserinden o şiiri okumak mümkün.
Sarı Saltık’ın vefatı yaklaşık olarak 1297 diye geçiyor. Vefatı o tarih ama biliriz ki şehitler ölmez. Sarı Saltık şehadetinden sonra da ümmetin yardımına koşmaktadır. Ebu Hayrı Rumi ile arasında 180 yıl vardır ama maceralarının devam ettiği anlaşılmaktadır.
Mağrib Müslümanlarından yani Batı Müslümanlarından gelen kişi Ya Server diye sesleniyor. Server kelimesi baş, reis anlamına geliyor fakat Mehmed Doğan’ın Doğan Büyük Türkçe Sözlüğünden bu vesile ile öğrendiğime göre Peygamber Efendimizin pak neslinden gelen Seyyidlere Server deniliyor imiş. Böylece kitabı okurken karşıma sıkça çıkan bu hitap yerine oturdu. Seyyidlere Server denildiği bilgisi başka sözlüklerde var mıdır diye biraz bakındım. Burhan-ı Katı’da ve Ahter-i Kebir’de server maddesi yok. Kubbealtı Lugatinde, Yaşar Çağbayır’ın on ciltlik Büyük Türkçe Sözlüğünde ve merhum Nureddin Albayrak’ın Yunus Emre Sözlüğünde server var ama seyyidlere denildiği ile ilgili bir bilgi yok. Küçük, minik bir bilgiyi bulmanın kolay olmayışına mı hüzünlensem mi yoksa bu bilgiyi verdiği için iş bu yazıyı yazmakta olduğum gecenin yarısında, hem de elektrikler gitmiş iken, Mehmet Doğan Ağabeye hürmet ve dualarda mı bulunsam, gündüz de fırsatını bulup bunu kendisine watsaptan yazarak veya arayarak teşekkürlerimi, dualarımı ifade mi etsem, yoksa yazı gazetede yayınlanınca muhtemelen okuyacaktır, okuyunca da Eyvallah Asım mı der, bakalım.
Kitaptan devam edelim efendim: “Kafirler üstüne üşüp dururlar Müslümanlar tarlıktadır.” Didi. Bugün üşüşüp durmak şeklinde kullandığımız ifadeyi üşüp durmak şeklinde kullanmış Er Rumi. Darlık kelimesi de tarlık olarak latinize edilmiş, muhtemelen “tavşan kulaklı tı” ile yazılmış darlık kelimesinin d’si. “Şerif eyitti: Haşa! İslam yirini küfr tuta, ahd itmiştür Allah Teala Resul’i birle ki darül İslam darül küfr olmaya. Meğer kim hadis vaki ola hikmet var, sonında bu din kıyamete dek kaimdür.” “Resuli birle”deki “birle” ile, birlikte gibi bir anlam katıyor.”
Devamını okumak, takip etmek isteyenlerin kitabı bulması biraz zor olacak gibi ama bu güzel kitabı bir şekilde temin etmenizi tavsiye ederim. Olmadı kütüphanelerden yoklayın derim. İstanbul’da bulunanlar, vakti müsait olanlar Çarşamba günleri saat 18.00’de Barbar dergisinin bürosu da olan Üsküdar’daki Baraka Kültür Evinde Saltukname okumamıza katılabilir.
Gelenlere nasiplerine göre kitap hediye ettiğimi de buradan ayrıca belirteyim.