Başka dillerin kelimelerini Türkçe sanma hastalığı
DilEvi Etimoloji Topluluğumuzdaki arkadaşlarımız ile kelimeleri incelerken neredeyse diyeceğim, neredeyse durumu tam anlatamayacak, handiyse mi desem; “handiyse” de nerede ise anlamına gelen bir kelimemiz. “Kanda ise” şeklinde açıklamış Yaşar Çağbayır. “ise”den dolayı kelimede zaman anlamı da var. Fazla dağıtmadan meramımı ifade etmeye çalışayım: Topluluğumuzdakilerden bazıları başka dilden gelmiş kimi kelimelerin seslerinin çalıştığımız kelime ile aynı olması durumunda ister istemez başka dilin kelimesi ile bizim kelimemiz arasında anlam irtibatı kurmaktan kendini alamıyor. Hatta özgün, yaratıcı (!) bağlantılar bulmakta da zorlanmıyorlar. Kene kelimesi mesela bu kelimelerden biri. Kendi kelimesinin kökü ile cedelleşirken irtibatlı olabilecek kelimeleri aradığımızda en çok kene ile kendir kelimesine takıldı arkadaşlar. Kene de kendir de farsça. Deriye yapışarak kan emen bu asalak böceklerin bir başka adı olan sakırga ise Türkçe. Fakat sakırga pek de yaşamıyor zihinlerimizde. Oysa gayet güzel Türkçe bir kelime. Kelime hem sakınılması gereken bir hayvan olduğunu hissettiriyor bize hem de “çekirge” der gibi telaffuz etmemizden dolayı bir böcek ismi olduğunu fark etmek de zor değil. Ayrıca kelime uydurma bir kelime de değil. Uydurma olmadığını nereden anlıyoruz? Derleme Sözlüğünde veya Tarama Sözlüğünde geçiyor mu, bakarak anlamak mümkün. Ama tabii kene Farsça, sakırga Türkçe diye kimseye “vatandaş, kene deme; sakırga de!” diyemeyiz. Böyle bir hakkımız yok. Böyle demeye lüzum da yok.
Allah’ın yarattığı bütün diller güzeldir. Ve İnsanlar ister istemez başka dillerin kelimelerini dillerine alırlar, kullanırlar. Hatta öyle kullanırlar ki o kelimeyi kendilerinin zannederler. Başka dilin kelimelerini kullanmak çok da kötü bir durum değildir; gösteriş için kullanıldığında veya özentilik söz konusu olduğunda problemdir. Kene kelimesi Türkçeye kene gibi yapışmış, bırakmaz. Keneyi kendimizin sanmaktan sakınmak iyidir. İnsan kendisinin kenesi durumuna düşmemeli.
Yunancadan da bir kene gelmiş dilimize; o testi anlamına geliyormuş. Dest kelimesini biliyorsak eğer, testiyi kavramak zor olmayacaktır. Dest hiçbir yerden hatırınıza gelmiyorsa abdestteki destten gelebilir. Dest de kene gibi Farsça. Tabii penç de el demek dest de el demek. “Penç” ile “dest”in arasında nasıl bir fark var diye aklıma takıldı. Çok bir şey bulamadım. “Penç”te beş anlamı öne çıkmış iken “dest” “deste” olduğunda on anlamı ortaya çıkabiliyor. Sözlüklerde dest için bir el anlamı verilmiş olsa da destenin on sayısında sabitlenebilmesi için tek değil iki eli düşünmek durumunda kalırız. Desti kelimesi “testi” olduğunda su testisi mahiyetine bürünerek suyun ele geldiği bir nesneye dönüşür diyebilirsek deste deste olduğunda ise onlu onlu mudur o deste yoksa ele geldiği kadar mıdır, orası biraz ihtilaflı görünüyor gözüme. “Dest” ile “penç” arasındaki net farklılığı tesbit edebilirsem sizlerle paylaşayım inşallah.
“Destan” kelimesinin ve “destur” kelimelerinin dest ile bir alakası var mıdır diye kafama takılır durur. “Destur”da el almak gibi bir anlam olduğunu düşünmek mümkün ama destanın dest ile alakasını kurmak kolay görünmüyor. Bizim edebi bir tür olarak öykü, hikaye ismini verdiğimiz türe Farsçada “dastan”, “dasitan” diyorlar. Dastan dilimize destanlaşarak milletlerin olağanüstü kahramanlık hikayesi anlamında geçmiş. İran’da Dastan isminde güzel bir öykü dergisi yayınlanıyor ve hatta bu dergi İstanbul’da düzenlenen Uluslararası Dergicilik Ödülleri Ödül Töreninde tasarım ödülünü kazandı.
Tietze “deste”yi açıklarken tutam kelimesini kullanmış. Destek kelimesinin de Farsçadan geldiğini belirtmiş. Sabanın elle tutulan sapına “dastak” deniliyormuş Farsçada.
Destek kelimesi özellikle desteklemek şeklinde söylediğimizde çoğu Türk’te Türkçe bir kelime hissi bırakacaktır. Oysa sözlüğe bakmak her zaman olmasa da çoğu zaman daha doğru bilgiye yaklaştıracaktır.
Sözlüksüz kalmayın.