İncire dayanamam!

Ben inciri çok severim. Sene içerisinde incir zamanının gelmesini iple çekerim. Çamlıca’da oturuyorum. Büyük Çamlıca’ya yakın. Buralar Allaha şükür ve hep öyle olur hatta daha fazla olur inşallah, hala ağaçlık. İncir mevsimi gelince yani bu zamanlar gözüm hep incir ağaçlarında oluyor. Bir incir gördüm mü vakit çok kısıtlı değilse ağacın dalları ile uğraşırken buluyorum kendimi. Ağacın sahibini görürsem helallik istiyorum, göremezsem de göreceğim bir zamanda genel bir helallik isterim diyorum. Oturduğum çevrede en az 30-40 kadar sokaktan hangisinde nerede incir var, bilirim. Daha hangisinin inciri daha iyi oluyor, o kadarını öğrenemedim. Bu sene bazı ağaçlarda bir hastalık var gibi.

İncir için yaptıklarımı dut için de yapıyorum ama buralarda dut çok fazla yok. Dutun mevsimi incirden önce. Evimizin teras balkonunda bir dut ağacımız var. Fazla güneş almadığından olsa gerek dutunu iki ay boyunca yedik. Etraftaki tüm dutlar ağaç dallarından çekildi, biz hala kendisi de benim gibi bir dut ve indir delisi olan eşimle dutumuzu yemeye devam ettik. Ramazanda Karar gazetesinin iftarına Yıldız Ramazanoğlu Hanım ile gelirken gazetenin sokağında bir dut gördüm, maşallahı var, hemen çıkıverdim duvara. Yıldız Hanım şaşırdı. Sahipli ağaçlardan meyve yememe gibi bir hassasiyeti olduğunu söyledi Yıldız Hanım. Tabii bu onun güzelliği. (Bizim gibi gözü ağaçlarda olanlar, Allah’ım bu cümlemi daha bitmeden çok sevdim, sen bizim şehirlerimizde ağaçlarımızı arttır, bereketlendir, amin!) Evet, bizim gibi gözü ağaçlarda olanlar hangi meyve ağacının sahibinin ağacını gözü gibi korumaya çalıştığını, başkalarının ondan meyve almasına asla sıcak bakmadığını, hangisinin ise “göz hakkıdır elbette, helal olsun” yaklaşımında olduğunu az çok anlayabiliyoruz. Velhasılı iftara o dutlarla geldim, iftarda herkese ikram ettim.

H H H

İncirlerin olgunlaşmasını da dutlar çekildikten sonra heyecanla bekliyordum. Kurban Bayramında Hasene Derneği ile Beyrut’a gittim. Filistinli, Suriyeli mülteci kamplarını ziyaret ettik. Ben gruptan farklı olarak bir kısım yazar, yayıncı, medya ve kültür dünyasından insanlarla görüştüm, tanıştım. Fakat bir yandan hangi şehre gidersek gözüm incir arıyor. Diğer meyveleri de tarıyorum, ne var ne yok, ne yetişiyor bakıyorum ama gözüm incir arıyor hep. Muz ağaçları gördük bolca. Limon Ağaçları gördüm. Hatta Beyrutlu şöförümüz İsmail Bey bir çiçek tutuşturdu elime Sayda’da bir mülteci bölgesinin girişinde. Kökünü emmemi işaret etti. Emdim, bizim ballı hanımeli. Ama incir arıyorum, çünkü kulağımda hep Tin suresi. “Vettiyni vezzeytun”. Tefsirleri özellikle iyice karıştırmıştım vaktinde. En zengin bilgileri yine İsmail Hakkı Bursevi Hazretlerinin Ruhul Beyan’ında bulmuştum. İncir ve Zeytun Dağlarından bahsediyordu Bursevi Hazretleri. İncir yetişiyor olmalı ki incir ağacı diyor diye düşünmüştüm fakat çok az incir ağacı görebildim. Sonra Beyrut’un bizim İstiklal caddesi tarzı bir bölgesi olan Hamra semtinde bir kadının incir sattığını gördüm. Bu incirler ne kadar da küçüktü böyle. Hiç bizim etli butlu, ballı incirlere benzemiyordu. Yanımdaki iyi bir Alan Bodieu ve İbn Arabi okuru olan Walid Beye sordum, başka çeşitleri var mıdır incirin dedim. Burada incirler küçük olur dedi.

Şimdi gelelim incirden bu kadar niye bahis açıyorum. Elbette sevdiğimden ve mevsimi geldiğinden, geçen yıl arkadaşlarla incir partisi bile yaptım evde ama asıl mevzuyu getirmek istediğim nokta incir kelimesinin nerden geldiği? İncire neden incir demişiz. İncir Türkçe mi değil mi?

***

Bunları da haftaya irdeleyelim. Haftaya irdeleyelim çünkü bir hayli tartışılacak şeyler yazacağım bu konuda ama sizler de bu arada etrafınızda incir ağacı görürseniz ne olur bir incir ağacı görmenin hakkını verin. Allah’ın nimetlerini ihmal etmeyin!

YORUMLAR (2)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
2 Yorum