Benin be’si neyin nesi?
‘‘B” sesi Türkçede kelimeye nasıl bir anlam katar, dünya dillerinde nasıl bir anlam katar? Sorumuz bu. Dünya dillerindeki ‘b’nin taşıdığı, kelimeye kattığı anlam yoğunluğu Türkçedeki ile aynı mıdır, işin bu tarafına girebilmek için öncelikle Türkçede b’nin neler yaptığına bir bakalım.
Daha “Benin ne yaptığını anlayabilmek için” diye cümleyi kurduğumda, benim ne yaptığımı mı ifade etmeye çalışıyorum ‘b’enin ne yaptığını mı ifade etmeye çalışıyorum? Okurken zihnimiz ister istemez “ben” kelimesine gidecektir. Yaptığım sadece şu: zihnimizi b’den “ben”e götürmeyi engelleyen “b” sesinden sonraki tırnak işaretini kullanmadım ilk iki kullanımda. Ve b’yi dile getirmek, seslendirmek için muhtaç olduğumuz “e” sesini de yazmış oldum. Oysa en başından beri bu paragraftaki beşinci ve yedinci kullanımdaki “b” gibi yazsam sesin kelimeye nasıl bir mana kattığını size fark ettirmem biraz daha zorlaşabilir; mesele teknik bir mesele gibi görünmekten kurtulamayabilirdi.
***
Türkçede “b” sesinin geldiği kelimeye hangi anlamı kattığını daha açık bir şekilde gösterebilmek için “orası” ile “burası” kelimelerinin arasındaki fark nedir, bunu açmaya çalışayım. Burası, şu an benim bulunduğum yer, yani Büyük Çamlıca. Siz de diyelim ki Bursa’da İsmail Hakkı Bursevi Hazretlerinin kabrinin orada, yanındasınız. Sizin orasının burası olması için ne yapmam gerekir? Buradan Büyük Çamlıca’dan kalkıp oraya Bursa’ya İsmail Hakkı Bursevi Hazretlerinin kabrinin yanına gitmem gerekir. Düşünün ki gittim, yani hatta geldim bile. Artık buradayım, sizin yanınızda. Sizin orası artık burası oldu. Ben’in b’si orası kelimesinin başına geldi, orası borası oldu, dilimiz “b-orası”nı daraltıp yuvarlayarak “burası” yaptı. Şimdi Bursevi Hazretlerinin kabrinin yanındayız. Orası neresi/ burası bir adam aşk çapında dizelerini okuyoruz yedi güzel adamdan biri, bir aşk göreni Cahit Zarifoğlu’ndan. Aşkın merkezi bir güzel adamın kabrinin yanında.
Aklınız karışmasın şimdi Bursevi Hazretleri ile? Yok hayır, karışsın! Aşk erlerinden sözü açtığımızda demezsek olmaz; aşkın yanında akıl çamura saplanmış eşek gibidir der Sözün özünü söyleyen gönül Sultanı dostumuz Mevlanamız. Mevlana dediğimizde Mevla kelimesi dost demek, bizi koruyup gözeten dost yani. Veli ve vali kelimeleri ile aynı kökten. Mütevelli kelimesi de oradan. Velayet kelimesi de, vali o kökten olunca vilayet de o kökten oluyor. Türkçede ne güzel bir araya gelmiş o Veli ismi, Ali ile. Ali ile Veli. Aliyyü Veliyyullah Ali Allahın dostu diyoruz yani. Velilere bir daldık, oradan çıkamıyoruz, Mevlana ve İsmail Hakkı Bursevi hazretleri bizi oraya taşıdı. “Mevlana” kelimesindeki Mevla da dost demek. Kelimenin sonundaki “na” eki ise biz anlamına geliyor. Mevlana “bizim dostumuz” demek; kimilerinin yanlış anlayıp yanlış aktardığı gibi “bizim Allahımız” demiş olmuyoruz Mevlana dediğimizde.
***
“B” sesinin geldiği kelimeye ben anlamı verdiğini söyledik, söylerken benimizi büyüklerin yanında kaybettik. Peki “b” sesi her geldiği yerde ben anlamı mı katar kelimeye? Bunu biraz irdelemekte fayda var. “Orası”, “burası” üzerinden örnek verdik, verdiğimiz örneği “o”, “bu”, “şu”, “ona”, “buna”, “şuna”, “şurada”, “şöyle”, “böyle” hatta eski metinlerdeki “ol”, “şol”, “bol” gibi kelimeler üzerinden de düşünmek, yoklamak mümkün. Bu açık ettiğimiz bilgiyi ötesi ile berisi ile bir yoklayalım: “Bağ” ile “dağ” kelimeleri üzerinden yoklayalım mesela. Bağ ve dağ deyince hatırınıza gelmiştir: “Bakarsan bağ olur, bakmazsan dağ olur”. Bu atasözünü “bakarsan bağlanır, bakmazsan dağılır” şeklinde söylemeyi de deneyebilirsiniz. Niçin? Sadece bağ ve dağ kelimelerinin başındaki ilk sessiz harfin değişmesi ile neyin değiştiğini görmek için değil; bakmak kelimesindeki “b”yi de görmek için bakabiliriz. Kim bakacak? Biz? Biz derken de ilk sesimiz yine “b” sesi. Ben ile biz arasındaki bağlantıyı, “-iz” ortak seslerini görüyorsunuzdur. Şimdiye kadar dikkatinizi çekmedi belki ama artık bunu görmek zor değil. Biraz daha karıştırıyor gibi yapayım sözü hatta, onu görmek zordur ama bunu görmek zor değildir. Zira “bunu” diyerek “b” sesi ile ele aldığım konunun bana, bize yaklaşmasını sağlamış oluyorum. Bir konu, kişi, nesne, şey bize yaklaştıkça “o”, “bu” oluyor. “Bu” konumuna gelen bir hususu bir yere bağlayabiliriz, o kolay kolay dağılmaz.