Ben kendimdeyim sen sendeleme!
Ben kelimesi Türklerde hangi seslerle kullanılıyor, geçen hafta bunu yokladık. Şimdi gelelim “ben” kelimesindeki anlam nasıl bir anlam. Birinci tekil şahısı ifade eden kelimemiz ile yüzdeki lekenin aynı seslerle ifade edilmesinde mana bakımından bir irtibat var mıdır, bunu yoklamaya çalışalım.
Hasan Eren’in Türk Dilinin Etimolojik Sözlüğü’nde ben maddesine verilen ilk anlam “tende bulunan ufak, koyu renkli leke veya kabartı”. Sonra Hasan Eren eski ve yeni diyalektlerde “men” olarak kullanıldığının göze çarptığını, yalnız Türkçede (Anadolu Türkçesini kast ediyor) “ben” şeklinde kullanıldığını belirtir. İlginç bir şekilde bir sayı adı olan “bin” kelimesinin de “min” şeklinde geçtiğini, Rasanen’in bu ses değişikliğinin benzeşme (assimilation) sonunda gerçekleştiğini ifade ettiğini aktarır.
Kuş yemine de ben denildiğini görüyoruz sözlüklerde. Oltaya takılan yeme de ben deniyormuş. Saç, sakal ve hatta dişteki lekeye de ben deniliyormuş. Meyvenin olgunlaşması da ben düşmek deyimiyle ifade ediliyormuş. Benek ile ben birbirinden çok farklı şeyleri ifade ediyor değil, belki benek “ben”e göre daha büyük, hatta bir kaç tane olmayı ifade ediyor diyebiliriz. Benin sonundaki “ek”in ikinin ilk hali olan “ek” olduğu düşünülebilir. Tıpkı “birikmek” kelimesinde olduğu gibi. Biriken bir şey nasıl birikir? Bir+eki.. Bir+iki yani birikmek…
Ben’in de sen’in de kökü olan “en” kökü üzerinde yoğunlaşacak olursak belki birkaç minik ayrıntı kendisini açığa çıkarabilir. “En”i “eğen” şeklinde görmek de mümkün. Biz evvela “en” halini yoklayalım. En genişlik demek. “En” kökünün başına hangi sesler geliyor Türkçede? Ç-en-e diyemiyoruz zira çene farsçaymış. “D-en” denge, deniz, denli, densiz kelimeleri ile en’in “den”leşmiş halini koyuyorum önünüze. Sonra ne var? Fen diyemeyiz; fen Arapça (sanat demek bu arada fen. Sanat da sanayi kökünden geliyor. O da Arapça).”G-en” diyebiliriz. Latincedeki gen değil de genleşmek, geniş, gene, geniz diyemiyoruz geniz Grekçe diyeceğim tam emin olamıyorum zira Türkçede de bir geniz varmış. Kelimenin telaffuz biçimi insana öyle bağırıyor ki ben Türkçeyim diye.. Ama yine de “bilemiyorum” demeyi tercih ediyorum. Benzeri bir kararsızlığı yine aynı yapıdaki genç kelimesinde de yaşıyorum. Genç kelimesi için farsça demeye daha yatkın biriyim ama genç’in Türkçe olduğunu iddia edenler de az değil. Her şey bir yana Divanü Lügatit Türk genç için bebek anlamını vermiş. “Son beşiğe”, sonuncu evlada da genç denirmiş. Bunu Tuncer Gülensoy Köken Bilgisi Sözlüğünde söylüyor. Farsçada genç hazine, gömü demek. Diğer Türk lehçelerinde yaş kelimesi kullanılıyor bu arada. Aklınızda kalsın.
En köküne gelebilen sesleri görme çalışmamıza devam edelim: k-en-di, k-en-e, k-en-et. M-en, m-en-gü. “N-en” nesne, şey anlamında ve zenginlik anlamında diyor Divanü Lügatit Türk. R-en-k diyemiyoruz, çünkü Farsça. “S-en” deriz, “s-en-de-lemek” deriz. Bu sendelemek nasıl da ilginç bir kelimedir Ya Rabbi! “S-en-ek” deriz. Şen diyemiyoruz Farsça. T-en deriz mi diyemeyiz mi siz karar veriniz; tüm Türk lehçelerinin hepsinde “ten” kelimesini kullanıyoruz. Bazılarında tenin yanı sıra beden, gövde kelimesi de kullanılıyormuş bizdeki gibi. Farsçada da vücudun dış yüzü anlamına gelen bir “ten” var. Y-en, y-en-i, y-enek (yenilebilir olan), y-en-ge, yenilmek.
Kelime kökünün “eğen” halini yokladığımızda ise “b-eğenmek” ve “yeğen” karşımıza çıkıyor..
Yani ben, sen, kendi, yeni, genç, den, men, belki bir ihtimal olarak da ten kelimelerini en kökü ile ve dolayısıyla ben kelimesi ile irtibatlı olarak düşünmek mümkün. Bir kısmının irtibatını kurmanın zor olmayacağını sizler de görebiliyorsunuzdur. Bir kısmının irtibatını kurabilmek ise kolay değil. “Ben” “en” ve müştaklarını irdelemeye haftaya devam edelim.