Aklımız keser mi?

Baş kelimesini irdelerken “aklın başında mı” diye bana soracak olsanız başımda mı kalbimde mi bilmiyorum diye cevap veririm. Neden böyle derim? Çünkü akıl yaşta değil, baştadır diyen ataları da biliyorum lakin Gazali’nin “akleden kalb” tamlaması için yazdıklarını da hatırıma getiriyorum. İster istemez Hacc suresi 46. ayet geliyor. Modern Bilim aklın beyinde olduğunu söylüyor. Atasözleri ve deyimlerimiz de akıl başta diyor. Fakat akıl Arapça bir kelime ve manası kalb anlamına da geliyor, bağ anlamına da geliyor (deve ipi), gölgeye çekilmek anlamına da geliyor, kale, sığınak anlamına da geliyor, çelme takıp düşürmek anlamına da geliyor, anlamak anlamına da geliyor.

Aklın deve ipi anlamına geldiği yani bağlamaya, bağlantılar kurmaya akıl dendiği bilgisini bir yanımıza koyduktan sonra baş kelimesinin ba-(-ğ-) kökünden getirilerek baş olduğu bilgisini yanyana koyduğumuzda başın şeklî olarak bağlayıcılık özelliği ile fonksiyonel olarak ve anlamları birbirine bağlayan yer olma manalarında önümüze önemli bir kapı açılmış olur. Burada zeka ile aklın fonksiyonları birbirine karışıyor anladığım kadarıyla. Zeka arıtarak, saflaştırarak kavramayı kolaylaştırırken (tezekki)akıl ise bağlantılar kurmayı sağlıyor. Zekanın zekat ile aynı kökten olduğunu ve zekatın malı alıttığını, malı temizlediğini hatırımıza getirelim bu vesile ile.

“Aklım kesmedi” deyimi tam da burada aklımızın ve zekamızın işleyişi ile ilgili bir farkındalık sağlayabilecek ilginç bir deyimimiz. Aklımız neyi kesiyor, nasıl kesiyor? Bağlıyor mu, kesiyor mu? Akıl mı kesiyor zeka mı? Akıl kesiyorsa keskin zeka neyin nesi? Yoksa ikisi de mi kesiyor? Yoksa fonksiyonlarını birbirine mi karıştırıyoruz? Aklımız ipleri (bağları) bağlıyor mu, kesiyor mu? Bu ip hangi ip? Kimin ipi ile hangi kuyuya iniyoruz. Bir şey aklımıza nasıl yatar? Yatması varsa kalkması da var mı?

Akleden kalb tamlamasının boş bir tamlama olmadığını kalbin fonksiyonlarını basiret ve feraset ile irdeleyince biraz daha vuzuha kavuşabilecek şekilde görebiliriz belki.

Baştan türeyen kelimelere baktığımızda başa diye bir kelime görüyoruz: Baş ağa; ağabey yani. Başağa “başa”ya dönüşmüş, Şemseddin Sami Kamusı Türki’de diyor ki oradan da “paşa”ya dönüşmüştür. Paşa padişah kelimesinin bozulmasıyla oluşmuştur diyenler de var ama Tuncer Gülensoy da İsmet Zeki Eyüboğlu da başağanın bozulmasıyla oluştuğu görüşündeler. Eyüboğlu Türkmencede beşe kelimesinin bulunduğunu, paşanın beşe’den geldiğini söylüyor. Beşe kelimesinin başağa ve başa kelimesinin Türkmenlerde söyleniş şekli olduğunu düşünmemiz zor değil zira. Başal diye bir kelimemiz varmış, başay’dan geliyor olabilir; anlamı haziran ayı. Hazirana hangi takvime göre ve niçin baş ay denildiğini bir yoklamak gerekir. Başargan diye bir kelimemiz varmış, kumandan, polis amiri anlamına geliyormuş. Başında beyaz leke bulunan, yani başka bir deyişle alnı akıtmalı ata başgu denirmiş. Soğdçada başık diye bir kelime var, şarkı, türkü anlamına geliyor. Başkunmak öğrenmek anlamına gelen bir kelimemiz. Pazartesinin eski adı başgün. Kelime başkun, başkün şeklinde de telaffuz ediliyormuş. Başmak ayakkabı, papuç anlamına geliyor. Başmak-ı Şerif ise Peygamber Efendimizin ayakkabıları için kullanılan bir kelime. Başmak yaşmak diye de bilinen başörtüsü için de kullanılmış. Yaşmağa neden yaşmak denildiğini bulmak ise kolay değil. Yazma kelimesi hatırımıza gelebilir ama yazma ile yaşmak arasında bir geçiş olması zor görünüyor. Divanü Lügatittürk’te saklamak anlamına gelen bir yaşmak kelimesi görüyoruz. Tesettürün örtmek, saklamak için olduğunu hatırımıza getirirsek saklamak anlamındaki yaşmak kelimesi belirebilir zihnimizde.

Dilimize Arapçadan gelmiş olan kibrit kelimesinin bir adı da “başod” imiş, baş ateş yani.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.