Yine de şahlanıyor McKinsey küheylanları
Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu’ derlerse, perhizden değil lahana turşusundan vazgeçersiniz. Oysa bizim medyanın tutarsızlık müptelaları, popülizmi feda etmektense perhizden dönmeye her an hazır.
Gerçekçi fakat anti-popülist tercihleri ilk zorlukta gözden çıkarıyorlar, turşuya talime devam...
Cumhurbaşkanı Erdoğan’la Bakan Albayrak, enflasyon ve kur kadar, bu tambura takımının işi sulandıran indirgemeciliklerinin de üstesinden gelmek durumunda. Zorluk içinde zorluk...
O aşırı yüzeysel ‘dış güç’ köpürtmeleri, sadece profesyonel McKinsey yalancılarının ayaklarına dolanmıyor, Türkiye’nin de ayaklarına dolanıyor.
Atageldikleri o yüzeysel emperyalizmle mücadele sloganlarını, yalnızca kendi yüzlerine gözlerine bulaştırmıyorlar, ekonominin de yüzüne gözüne bulaştırıyorlar.
Günün sonunda palavraları peşlerini bırakmıyor ve kendi yalanlarına esir düşüyorlar.
Popülist martavalların şehvetine kapılıp dönemeyecekleri kadar ileri gittikleri için, şimdi yalanlarını sürdürmeye mahkum hissediyorlar. Günü kurtarmaktan başka bir şey düşünemiyor, bir yalanı başka bir yalanla kapatma eyyamcılığından kurtulamıyorlar.
***
Türkiye’nin, anti-popülist ve aşırı gerçekçi çözümlere şiddetle ihtiyaç duyduğu ortada.
Fakat malum martavalcıların estirdiği terör yüzünden, gerçekler dünyasına dönmekte zorlanıyor tartışmalar.
Mesela kimse çıkıp “IMF’ye 23 buçuk milyar dolar borcu AK Parti iktidarı kapattı ama bunu, IMF programının da yardımıyla başardı” diyemiyor.
IMF’nin McKinsey’den üstün tarafı vurgulanamıyor. Düşük faizle, ucuza borç verebilmesinin ve geri ödenmesini temin için karşılığında bazı şartlar koşmasının dezavantajı değil, bilakis avantajlı yanı olduğu söylenemiyor.
IMF komiserini ‘dayatmacı şeytan’ yaftasıyla karalarken McKinsey denetçisini ‘cici danışman’ diye allayıp pullayarak pazarlamaya devam edince de tartışma, çıkmaza giriyor böyle.
Cumhurbaşkanı haklı; IMF perhizini, IMF’siz de uygulayabilir Türkiye.
İktidarın; borcuna sadık, ‘israftan tasarruf’ diyetine bağlı ama yabancı alacaklılarına diyet borcu da ödemek istemeyen bir irade sergilemesinde yanlışlık yok.
Fakat Erdoğan’ın ‘ülkemi yabancı kuruluşların boyunduruğu altına sokturmam’ diyerek karşı çıktığı bir projeyi...Başkası yapsa ihanete teşebbüsten yargısız infaza girişecek bu martavalcıların savunmaya kalkmasında büyük yanlışlık var.
Esasen sorun, ne dediklerini de bilmemeleri. Yazdıkları cümlelerin ne anlama geldiğini bilseler, yankısını geri duyduklarında çıldırıp agresifleşmez, şirretliğe vurmazlardı.
Global piyasalara güven vermek ve dış çıpa ihtiyacını karşılamak açısından McKinsey’le çalışmanın çok önemli olduğunu söylediklerinde...Bunun, Babacan’la Şimşek zamanında verebildiğimiz güveni, şimdi McKinsey olmadan yabancı yatırımcılara veremediğimiz, bir ‘dış çıpa’ bulmadan ekonomiyi çeviremediğimiz şeklinde anlaşılacağını fark ederlerdi. Manasını karşıdan duyduklarında da bozuntuya uğrayıp saldırganlaşmazlardı.
Yine...
‘Faiz lobisi’ teorisini, sırf Kılıçdaroğlu’na kaptırmamak için bile nasıl hararetle sahiplendiklerini unutup, yabancı yatırımcıları da mimleyen bu kavramlaştırmayı şaka yollu dahi ağızlarına almadıklarına yemin etmezlerdi.
Piyasa gerçeklerinden kopmama uyarılarını, düne dek ‘küresel tefeci çeteleri’ne teslimiyet çağrılarıyla bir tutan kendileri değilmiş gibi...McKinsey’i, ‘global piyasaları Türkiye hakkında vereceği raporlarla ikna edecek çok güvenilir bir muhatap’ diye satmaya yeltenmezlerdi.
McKinsey yalancıları, işte bu sığlıklarıyla McKinsey’den daha güvenilmez. Hadi McKinsey gitti, yalancıları bize yadigar kaldı da...Bari yalanları geride kalmasa, birlikte paketlenseydi.