Yeni Akiflerle Nazımları kim özendirecek?
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kültür Sanat Büyük Ödülleri töreninde çıtayı koydu; Türkiye’nin yeni Mehmet Akifler, Nazım Hikmetler, Necip Fazıllar, Kemal Tahirler çıkarmaya ihtiyacı var.
Anlıyoruz ki ekmek, su kadar şiddetli bir ihtiyaç hem de. Suyunu çektiğine, o toprağın kuruduğuna, çoraklaşmaya yüz tuttuğuna vurgu yapılıyor konuşmada.
Anılanlarla da sınırlı değil nesli tükenen yazanlar listesi. Örnek isimlerden birkaçını sıraladı Cumhurbaşkanı, uzatmak mümkün.
Namık Kemaller, Refik Halid Karaylar, Süleyman Nazifler, Halide Edipler gibi yerli düşünce hayatımızın ne burçları, milli edebiyatımızın ne kutup yıldızları var daha.
Sorun şu ki, Cumhurbaşkanı’nın tam isabetle tespit ettiği üzere kültür ve sanat, tabiatı gereği özgür ve sivil bir üretkenlik alanıdır.
Özgürlük ve sivillik şartları sağlanmadan, sert iklim ılımanlaştırılmadan kültür ve sanatta gelişme, sıçrama, verimlilik beklenebilir mi?
Yeni Akifler, Nazımlar hangi ortamda olsa yetişir. Elverişsizliğe rağmen, taşa da ekilse bu kabiliyet yeşerir yeşereceği varsa...
Fakat madem yokluğu çekiliyor, kıtlığından yakınılıyor, böyle bir hedef konuyor önümüze... Eksikliği hissedilenlerin serpileceği vasatı ülke bugün oluşturuyor mu, oluşturmuyor mu, ona bakalım.
Erdoğan’ın deyişiyle fikir önderleri, vesayet kabul etmeyecek karakterdedir.
Bu karakterleri yüzünden de hepsine zamanında ağır bedeller ödetilmiştir.
Öldükten sonra bugün adları devlet katında onurlandırılan, topluma örnek gösterilen isimlerin çoğu yaşarken devletin hışmına, gazabına uğramıştır.
Çünkü düzenle ters düşmüş, çünkü iradeleri ve akılları üzerinde kurulmak istenen patronajlarla vesayetleri kabul etmemiş, çünkü itiraz hakkından taviz vermemiş, çünkü özgürlükleri için yerleşik nizamın yasak ve sansürleriyle kavgadan kaçınmamışlardır.
Devrin muktedirleri de hayatı onlara zehir etmekten, dünyayı dar etmekten, yedikleri iki lokma ekmeği burunlarından getirmekten geri durmamıştır.
Kah hapishanelerde çürütülmekle, kah sürgünlerde süründürülmekle geçmiştir; zindana çevrilmiş, karartılmıştır hayatları.
Ömür törpüsü mücadelelerle yontulmuştur bugün iftiharla diktiğimiz o heykeller, sembolleştirdiğimiz o isimler...
O vatan şairi, bu hürriyet şairi, şu istiklal şairi denmemiştir. Düzene kafa mı tutuyorsun, rejime baş mı kaldırıyorsun, yoksa devlete karşı mı geliyorsun sen diye, tek tek hainler kervanına atılmıştır hepsi.
Söz hakkına sahip çıkmak her devirde suç, bedeli her daim kahredilmek olmuştur yani.
Çıkacağı varsa yeni Akifler, Nazımlar, Kemaller, Edipler çıkar zaten, müsaadeye tabi değil. İzin verilmese de, hayat hakkı tanınmasa da çıkarlar.
Mesele, çıkmaları kolaylaştırılıyor mu, zorlaştırılıyor mu?...
Mesele, önleri özgürlüklerle açılıyor, teşvik mi ediliyorlar? Yasaklarla başları eziliyor, örseleniyorlar mı?...
Yaşarken nasıl yaşatılacakları, böyle gelmiş böyle mi gideceği, bugünün dünden farkının ne olacağı, bu makus talihin değişip değişmeyeceği yani mesele.
Eskileri sürüm sürüm süründürüldü. Mesele, iklimin yenilerine de ‘gölge etme başka ihsan istemez’ dedirtip dedirtmeyceği.
Cumhurbaşkanı istikameti verdi, iklimlendirmeden sorumlu iktidar muhafızlarına duyurulur.