Vazgeçtim ‘Utanmaz Adam’ heykelinden
Eskiden beri hayıflanırdım; elin ölümsüz roman karakterlerinin heykelleri dikiliyor, bizimkiler neden sahaflar çarşısında unutulmaya terk ediliyor diye.
Bir Don Juan, bir Don Kişot gibi Sevilla’lı hayal kahramanlarının isimleri, yüzlerce yıldır yaşatılıyor doğdukları yerlerde. Anıt heykellerini gören, onları tarihte gerçekten yaşamış kişiler bile zannedebilir...
Oysa bizim edebiyat tarihimizde de gerçeklerinden ayırt edilemeyecek kadar gerçekçi çizilmiş unutulmaz tipler var.
Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Utanmaz Adam’ı Avnüssalah yok mu mesela? Yakışmaz mıydı Taksim ya da Kızılay’ın göbeğine tipolojik bir heykeli?
Hatta, Hüseyin Rahmi Gürpınar lisesini muzip bir kısaltmayla HeRGeLe’ye çeviren hınzır ağza ithafen, Hergele Meydanı’na da kondurulabilmez miydi?
Üçkağıtçılığın, düzenbazlığın, riyakarlığın revaç bulduğu tüm devirlerin aranan, kıymete binen, en makbul adamıdır Utanmaz Adam.
Dört dörtlük bir arsızlık timsalidir, utanmazlık onda ete kemiğe bürünmüştür, şeytanın haza yeryüzü şubesidir.
Ödül-ceza sisteminin tersyüz edildiği, doğruluğun ve dürüstlüğün cezasız kalmadığı bozuk düzenlerin bulunmaz Hint kumaşını üstünde tıpatıp teşhir eder bu profil.
Toplumsal çürümeyi, ahlaki dejenerasyonu ondan iyi temsil eden bir karakter daha doğmamıştır edebiyatımızda.
Hollywood yıldızlarını bile yoklayan, kendi başarılarından şüphe ettiren, geldikleri yeri hak etmedikleri gibi boş vesveselere düşüren şu ‘sahtekarlık sendroumu’ var ya, hani çağın artistik salgını...O kadar özgüvenli, sahtekarlığından öylesine emindir ki Avnüssalah’ın yanına bile yaklaşamaz.
Başarısının tesadüfi olmadığını ondan iyi kim bilebilir. Bir sahtekarın, ‘acaba sahtekar olabilir miyim diye’ dürüstlüğünden kuşkuya düşüp bunalıma girdiği nerede görülmüş!
Özenilen, her devrin gözdesi böyle tipik bir ‘muvaffak adam’, ebedileştirilmeyi hak etmez miydi? Sembolünün meydanlarda sergilenmesi, toplumsal vefa borcu değil miydi aynı zamanda?
Yakın zamana kadar bu görüşteydim.
Fakat kanaatimi değiştiren iki şey oldu.
Birincisi, yıl sonu Kadıköy’den gelen o haber...
Oğuz Aral’ın efsane tiplemesi Avanak Avni heykeli, Kadıköy’den çalınmıştı.
Yaralı da olsa Avanak Avni bulundu. Fakat sevinmeye kalmadan benzer bir haber Hatay’dan gelmesin mi!
Künefeciler Meydanı’ndaki künefe çeviren adam heykeli, dün sabah elleri kırılmış halde bulundu. Daha önce de tepsisi çalınmış...
Şehrin maskotundan, karikatür figüründen ne ister vandallar, anlamak mümkün değil.
Ezkaza anıtı dikilse, yarın öbür gün Utanmaz Adam’a da musallat olur aynı eşkıya. Yüzsüzlüğün yüzü Avnüssalah’ımızın yüzüne kezzap da döker, gözünü de oyarlar maazallah.
O kadarını kaldıramam, eksik kalsın temsili heykeli. Utanmaz adamcıkların şerrinden pirleri Utanmaz Adam’ı bile koruyamayız.
Orhan Kemal’in ölümüne bekçi Murtaza portresine, Turhan Selçuk’un çizgi roman bıçkını Abdülcanbaz kurnazına, Peyami Safa’nın kibar hırsızı Cingöz Recai maceracısına daha değinmiyorum bile.
Elin zamparalar zamparasının heykelleri süslesin alemi; kraldan fazla kralcı düzen bekçilerinin en zirve tasvirini biz verelim, ama edebiyat tarihine gömülü kalsın serüvenleri.
Reva mı demiyorum, yenmiş hakları abideler dikseniz ödenmez. Ama nasıl kıyacaksınız, tekin değil ki, güvenilir mi bu sokaklara?