Siyasete fobi dayanmıyor
Derken Demirtaş fobisi de aşıldı...
Dün CHP adayı Muharrem İnce, kimle aynı masaya oturduğuna aldırmadan cezaevine gitti ve HDP adayı Selahattin Demirtaş’la görüştü.
Aynı gün Saadet Partisi adayı Temel Karamollaoğlu, hapiste ziyarete gerek kalmadan Demirtaş’ın serbest bırakılmasını istedi.
Kimin ağzıyla konuşmuş gibi lanse edilebileceğini düşünmeden. Öyle yarım ağız, mahcup bir edayla da değil. Adaylığına mani yoksa, eşit şartlarda yarış için inşallah Demirtaş’ın tahliyesine de bir mani olmadığı vurgusuyla...
Kurulan psikolojik baskıydı, sert estirilen ‘ne derler’ korkusuydu, ‘kimler kimlerle beraber’ karesine girmeme ürkekliğiydi derken...
‘Şunla kol kola girdi’ dedirtmeme, ‘Bunla yan yana fotoğraf verdi’ lafları getirtmeme eşiği geçildi.
Bir önce, Akşener’e imza vereceklere salınan korku da tutmamıştı.
Meali şudur...
Bir kırılma yaşanıyor.
Yıpratma kampanyaları yıprandı, yıldırma siyaseti yoruldu, kara propagandalar artık sökmüyor, korku dağları beklemiyor, şeytanlaştırma yöntemi daha fazla işlemiyor, zorlama kurgu ve taktikler buradan öteye çalışmıyor ki...
Ferman dinleyen yok, en dışlanmışlarla birlikte görünmekte dahi sınır tanımıyor siyaset.
Ne FETÖ’cü diye fişlenmekten çekiniyor imzacılar, ne de onların oyuna talip olanlar hain damgası yemekten, terörist gibi gösterilmekten.
Mimlenmekten kaçınması, yaftalanmaktan çekinmesi, itilip kakılmaktan endişesi kalmadı muhalefetin.
Seçim yarışının nasıl yürütülmesi gerektiğine dair iktidar propagandistlerine bir şey anlatmıyor mudur?
İdeolojik kamp duvarlarıyla birlikte pompaladıkları kutuplaştırma psikolojisi de yıkıldıysa...Sebebini aşırı yüklenmede aramalı değiller mi?
Demokrasinin kalitesinin yanında, kendi inandırıcılıklarını da aşındıran bu doz aşımını gözden geçirmeleri gerekmiyor mu?
***
Farklı demokratik tercihleri, düşmanla işbirliği halinde devlete saldırı suçu kapsamına sokan dilin siyaseti getirdiği nokta bu.
Darbeciler de devirmeyi amaçlıyordu diye...Meşru seçimle iktidarda değişim istemeyi, amaç birliğinden darbecilikle bir tutmanın sonucu.
Terör örgütleri de eleştiriyor diye, iktidarı eleştirmeyi terör faaliyeti sayan anlayışın neticesi yani.
Vebalı muamelesi görmekten sıtkı sıyrılmış, psikolojik şiddet göre göre dayak arsızı olmuş, üstüne çamurunu sıçratmamak için gerize taş atmaktan korkusu kalmamış bir muhalefet tavrı çıkıyor ortaya.
Bir yerden sonra, hedef göstererek sindirmeye çalışan trol yaygaralarını ne kafaya takma ne de umursama aşamasına geçilmiş gibi.
Milli güvenlik sorununa dönüştürülerek imkansızlaştırılmış, fiilen yasaklı hale getirilmiş, ekranlardan men edilmiş olmanın umarsızlığı diyelim.
Siyasetin alanını daraltan baskı ve sıkıştırmalar, sıtkı sıyırmasa...
Eskilerin deyimiyle ‘aksülamel’ uyandırmaya başlar mıydı? Karalama kampanyaları, ters tepme belirtileri verir miydi? Tepkisellik, diğer duyarlılıklara ağır basar mıydı?
Fazla bastırınca sıkışan dikişler atıyor, dar geliyor biçilen elbise.
İçine sığmadığını, ‘Ne derlerse desinler’ aşmışlığıyla üstünden atıyorsa...Siyasete hudut çizilemeyeceğinden başka neye delalettir?