Sıra İnönü’yle de barışmakta
Atatürk'ü siyasi çekişmelerin dışında tutarak bir Cumhuriyet Bayramı kutlamayı başardıysak... Tamamen değilse bile büyük ölçüde başardıysak...
'Cumhuriyet elden gidiyor' yaygaralarının gölgesinde geçmediyse bu bayram...
Rejim nöbetleri, gösteriler, bağırtı çağırtılar dindiyse bir nebze...
Ve Erdoğan'ın, Atatürkçülüğü CHP'ye bırakmama tavrının bu dindirmede hakkı inkar edilemezse...
Aynı gerekçeler ve tavır, neden İnönü için de geçerli olmasın?
Sonuçta, Atatürk'ten devraldığı cumhuriyet mirasını geriletmedi. Hatasıyla sevabıyla daha ileri taşıdı.
Babadan oğula geçen yönetim sistemini geri getirse bu söylenemezdi.
Fakat ülkeyi tek parti rejiminden çok partili demokrasiye geçiren kişidir İnönü.
Milli Şef iken seçime girip kaybettiğinde iktidarı bırakmayı bilmiştir.
Rejimin henüz oturmadığı, siyasi gericilik yani karşı devrim tehlikesinin daha atlatılmadığı, çok partili sisteme hazır olunmadığı gibi mazeretlerin arkasına saklanmamıştır.
"Atatürk'ten sonra Cumhuriyet'in ikinci Reis-i Cumhuru ve kurucusuyum. Ben gidersem kurduğumuz cumhuriyet de yıkılır gider, bensiz ayakta kalamaz" dememiştir.
Bunların da mı bir hatırı yok?
Atatürk gibi, İnönü karşıtlığı ve taraftarlığı üzerinden siyasete de artık son verme zamanı gelmedi mi?
Atatürk'ü istismar konusu olmaktan çıkaran Erdoğan, İnönü'yü de insaflarına terk etmeyip istismarcıların elinden alabilir.
'İsmet Paşa siyasi rekabet üstü bir ortak değerimizdir' denmesi kafidir.
Hem bir partinin ya da ideolojinin sembolü olarak kullanılmasına neden fırsat verilsin ki...
Sadece Cumhuriyet'in banilerine ve Kurtuluş Savaşı kahramanlarına vefa gereği değil. Aynı zamanda siyasetin makulleşmesi ve normalleşmesi için de İnönü'yle barışmak şart.
Unutulmasın; Abdi İpekçi'yle tarihi söyleşisinde bu normalleşmenin temelini atan kişidir İnönü.
“Halk, Cumhuriyet’i de devrimleri de benimsemiştir. Cumhuriyet, bütün değerleriyle millete mal olmuştur" diyerek irtica vehmini kovan odur.
1968’de 'İnönü Atatürk’ü Anlatıyor’ başlığıyla basılmıştı o söyleşi.
“İrtica, yani karşı devrim korkusu bir vehimdir” demiyor muydu orada?
"Acaba devrimler halka mal oldu mu, olmadı mı?” endişesini bertaraf etmiyor muydu?
Cumhuriyet’i kuranlar olarak henüz hayattayken bunu test etmek istediklerini, onun için çok partili demokrasiye geçtiklerini söylüyor... Ve "Evet, devrimler halka mal olmuştur" hükmünü vermiyor muydu?
Şunu dediği de unutulmasın: “Aşırı uçlar, sağda da solda da bulunur. Her toplumda bunlar görülür. Aşırı uçlarla da hukuk içinde mücadele edilir. Halkı rahatsız etmeden..."
E yani İsmet Paşa'nın 'irtica tehdidiyle mücadele' görünümlü inatlaşmalara alet edilmesine yine de göz yummak reva mı? Hala mı kutuplaşma ve zıtlaşma aracı olarak kalsın?