Portakal’ı haklı çıkaranlar utansın!
Fransa’daki gibi halkı sokağa çağırıp ayaklanmaya davet etmekle suçlanıyor, tepki üstüne tepki, ihbar üstüne ihbar...
Oysa Fransa’da sokağa çıkmak da çağırmak da suç değil, bir hak. Sadece Macron tanımıyor ve normal karşılamıyor bu hakkı. Şiddete başvurulmadığı sürece, Cumhurbaşkanı Erdoğan da her fırsatta teslim ediyor.
Fakat suç duyurusu kuyruğuna girenler, bu hakkı inkar ettiklerinin ayırdında bile değil...
Fatih Portakal’ı aslında haklı çıkardığını dahi anlamadan attığı zarfa düşen düşene.
Ne demişti FOX sunucusu? “Hadi bakalım, barışçıl bir eylem için doğalgaz zamlarını protesto edelim. Kaç kişi, hakkını aramak için korkmadan sokağa çıkabilecek, yapabilecek miyiz” dememiş miydi?
Gazetesi televizyonuyla üstüne çullanan, Portakal’ı anasından doğduğuna pişman etme kafası, neyi kanıtlamış oldu peki?
Türkiye’de barışçıl demokratik gösteriler yapılabiliyor muymuş? Lafta kalmıyor muymuş, protesto yalnızca kağıt üstünde serbest değil miymiş? Sesini duyurabilmek için sokağa çıkabiliyor muymuşsun? Durum tespiti kılıfıyla abartıyor, iftira mı atıyormuş Portakal?
Nerede demokratik hak ve özgürlüklerin korkusuzca kullanılabileceği ortam. Portakal’ın yoklamasını masum bulmayıp kınayan AK Parti sözcüsü bile gördük, ne diyorsunuz siz!
Bırakın çağrıyı, bırakın uyup sokağa çıkmayı, bırakın fiile geçirmeyi... Daha sokağa çıkma çağrısının lafı, ihtimali, farazi denemesi bile anında boğuluyorsa...Varın, gerisini siz düşünün.
TÜRK-İŞ Başkanı Ergün Atalay örneği de ortada. Asgari ücretle ilgili “Böyle daha ne kadar gider. İşte Fransa’da gördük gitmediğini. Burada ne kadar, gider mi gitmez mi, bize bağlı” dedi diye, gelmedik kalmadı başına.
Erdoğan’ın 40 yıllık kadim dostu demediler.
Ona musallat edilen çoluk çocuğun bugünkü taşlama imkanlarına kavuşmasında emeği, çilesi olduğuna bakmadılar.
Ağzından çıkan şeyin örtük bir imadan, uzak bir olasılıktan başka bir şey ifade etmediğine aldırmadılar.
Bir sendika başkanının başka türlü konuşamayacağını, işçilerin hakkını savunurken bunun altına inemeyeceğini umursamadılar.
Ne protesto hakkı, ne hatır kadir bildiler, Allah ne verdiyse...
Meclis Başkanı Yıldırım’la TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu araya girip rejime sadakatine kefil olmasalardı yanmıştı.
H H H
Protestonun lafına bile katlanamayanlar, ‘Gezicileri asalım keselim’ provokasyonlarına yol veriyorsa orada durun.
Düşünün; bir kaşık suda bu velvele niye koparılıyor, haybeden ortalık niye ayağa kaldırılıyor?
Suni gerilim mühendisleri, bu seçimin öcüsünü kör kuyularda ararken Fransa’da bulmuş olmasın?
‘Yoksa Sarı Yelekliler gelir’ korkutmacasına inandırıcılık efekti vermek, seçmen gözünde gerçekçilik kazandırmak için mi? ‘Sarı Yelek özentilerine tokat atar gibi oy atın’ kampanyası işe yarasın diye olabilir mi bu kaşımalar?
Tabii bir de, devletin gücünü ve büyüklüğünü halkına gösteremeyip alttan aldığı için, Macron’a duyulan kızgınlık var.
‘Sarı Yeleklileri görmezden geldi medyaları’ gibi üfürme haber uyduranlar, ‘kendinize gelince niye büyütmediniz’ demiyor.
‘Bizden daha sertti müdahale’ derken, ‘niye orantısız karşılık verdi polisiniz’ demiyorlar.
‘Niye bizde büyüttünüz, niye bizim orantısızlıklarımıza laf ettiniz, size ders olsun, aklınızı başınıza alın, bir daha da ses etmeyin’ imalı bir karşılıklı ‘yok sayma’ teklifi yatıyor o çığırtkanlıkların altında.
Macron’un kabahati, halkının karşısında dize gelerek kötü örnek teşkil etmek.
Mısır’daki Sisi sultası gibi önlemler alsa, sarı yelek edinmeyi hemen yasaklasa, alıp satmayı terör suçuna soksa, aklından geçirmeyi bile örgütlü yasadışı faaliyet görse, olası gösterilere baştan yayın yasağı getirip sokağa çıkmayı men etse... Cici olmaz mıydı?