O müzik lobisinin tekeli kırılıyor mu ne!
Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Büyük Ödülleri, 6 dalın altısında da ehil ellere gidiyor. Fakat özellikle Göksel Baktagir seçimi, bir dönüm noktası olmaya aday.
Çünkü özellikle müzik sektöründe bir lobinin etkisi, giderek daha çok kendini hissettiriyordu.
En son Huber Köşkü’ndeki iftar davetinden sonra, bu lobinin davetli profilini nasıl aşağı çektiğine değinmiştim.
Erdoğan haklı olarak kültür-sanat ortamındaki sığlaşmadan yakınıyordu. Ama bu sığlaşmanın baş sorumluları da hitap ettiği topluluk içinde, baş köşelerdeydi.
Erdoğan kültür sanatta kırılamayan ideolojik hegemonyalardan, aralarına kendilerinden olmayanı sokmayan çeteleşmelerden şikayet ediyordu. Ama işi esnaflığa döken ahbap çavuşlar da dinleyiciler arasında oturuyordu.
Resimdeki bu çelişkiyi eleştirmiş biri olarak, şimdi hakkı teslim etmesem olmaz.
Tarih alanında İlber Ortaylı ne kadar isabetli bir seçimse, müzik alanında da Göksel Baktagir o kadar isabetli. Hatta tam isabet...
Nasıl ki dili bazen vulgarlaşsa da İlber Hoca sahasında deryadır, siyasete değil ilme hizmet ettiğini bilirsiniz...
Göksel Baktagir de siyasete değil müziğe hizmet eden dünya çapında bir kanun virtiözümüz, yüzlerce bestesi olan üretken bir bestekar, alaturkayı yaşatmayı ve modern icrasıyla sazını çağa ulaştırmayı başaran bir sanatkar...
İkisinin de liyakatleri sebebiyle bu ödülü aldıklarına şüphe yok. Partizan görünümlü kültür-sanat tekellerine dahil oldukları ya da siyaseten kayrıldıkları için değil.
Onun için ödülü alanlar kadar verenleri de kutluyorum.
Dilerim bir başlangıç olsun...
MÜZİĞİN TÜCCARINA DEĞİL SANATKARINA GİDEN ÖDÜL
Cumhurbaşkanı, ne zaman şikâyetlerini haklı çıkaran bir topluluğa seslense aynı şeyi düşündüm:
Beştepe’nin programlarını planlayan arkadaşlar, hiç mi etkilenmiyordu dinlediklerinden?
Demek ki kültür deyince akıllarına magazin şöhretleri, sanat deyince akıllarına pop müziğiyle ajitasyon dizilerinin artistleri gelmeyebiliyormuş sadece...
Popülaritesini özel hayat skandallarına borçlu olmayanları, hatır ilişkileriyle çıkar dayanışması çarklarının dışında kalanları da takdir edebiliyorlarmış...
Göstermelik ve yüzeysel olanın ötesine geçebiliyorlarmış demek ki...
Kültür-sanatta mafyalaşmayı yenemezseniz, yozlaşmayı hiç yenemezsiniz. Daha sittin sene teneke parlatmaktan kurtulamaz, paçozlaşmadan yakayı sıyırıp bir arpa boyu uzağa gidemezsiniz.
Ve Erdoğan, dezavantajlı durumdaki klasik Türk müziğine, opera ve tiyatroya destek verip teşvik etmek isterken tersi olmaya devam eder...
İftara çağrılanların ortalama profiline temel itirazım da buydu.
Listede arabeskçi kadar devlet sanatçısı, magazin figürü kadar tiyatro ustası, pop aranjör kadar alaturka bestekâr, ekran şovmeni kadar dünyaya mal olmuş operacımız vardı da ben mi göremedim diye sormuştum.
Kabul edelim ki Baktagir seçimi, alaturkayı el üstünde tutma söylemiyle tutarlı ve samimi bir adım.
Kültüre sanata seviye, kalite, derinlik kazandırılsa kazandırılsa böyle kazandırılır. Bir türlü olunamayan kültürel iktidar da ancak böyle olunur.
ARKASI GELİRSE NE ALA
“Kültürü ve sanatı belli kesimlerin tekelinde tutma saplantısının ülkeye hiçbir faydası yoktur. Bu tavır, her alanda üzüntü verici bir sığlığa yol açıyor” demişti Erdoğan.
Ben de Beştepe’de bu işlere bakan arkadaşları Erdoğan’a kulak verip silkinmeye çağırmıştım.
Dilerim kültür ve sanatı pop müziğin en sığ, en dejenere formuyla magazin şöhretlerine indirgeyen yaklaşımların sonu anlamında da bir milat olsun.