Milleti psikoza sokan karanlık eller
Bakan Albayrak, üç yıllık orta vadeli ekonomik programı açıkladı. Dikkatinizi çeken en önemli kalem nedir diye sorsam...Herhalde ağız birliğiyle ‘israftan 76 milyar liralık tasarruf’ dersiniz.
‘Temizlik imandandır’ prensibiyle yaşayan bir millet için ‘necasetten taharet’ neyse, darboğazdan geçen bir ekonomi için de ‘israftan tasarruf’ odur. En elzem, en mühim, listenin en başına yazılacak tedbir...
Kamu harcamalarından yapılacak kesintilerle devlet diyete sokulacak.
Zevk düşkünlüğünden, heves ve iştahından, çoluk çocuğunun konforundan, boğazından keserek artırdığı birikimleri, kur ataklarıyla durduğu yerde eriyorsa...Devletin vatandaşına boynunun borcudur görkeminden tasarruf, savsaklanmayacağını duymak sevindirici.
Araç saltanatına son verilmese bile, en azından çekidüzen verilecek olması iyi haber...
Makam giderlerine sınır çekilmesi, temsil ve itibar savurganlığına bir had konması, aciliyet taşımayan yatırımların beklemeye alınması yerinde.
Halk, zaruri olmayan ihtiyaçlarını dahi askıya alırken devletin harcama disiplinine girmemesi vurdumduymazlık olurdu. Doyumsuzluk gibi görünecek alametlerden taviz verilmemesi rahatsız ederdi. Lüks ve şatafat açlığındanmış gibi daha çok göze batardı...
Hülasası, ‘israf’ ve ‘tasarruf’ sözcüklerini unutmamak, unutturmamak, daha sık telaffuz etmek, her fırsatta hatırlatmak gereken günlerden geçiyoruz. Bunları sorumlu, yetkili ağızlardan duymak bile kulağa hoş geliyor, rahatlama hissi veriyor.
Bu rahatlamanın geçici olmaması için nelerden tasarrufa gidildiği, devletin elindeki israf kirini nasıl yıkadığı belli aralıklarla kamuoyuna yansıtılmalı.
Hiçbir söz, pratiğin yerini tutmaz. Hiçbir vaat, hayata geçirilen kadar etkili ve tatminkar olmaz.
Havada kalmaması için tasarruf programını görünür hale getirmek, sözlerin nasıl tutulduğunu uygulamalı olarak göstermek şart.
***
Bir de Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün tespiti var. Ekonomideki sıkıntıların rasyonel değil psikolojik olduğunu söylüyor.
O zaman geçirdiğimiz bu psikolojik nöbeti gevşetecek ilave bir tedbir daha devreye alınmalı değil mi?
Olmayan bir şeyi varmış gibi gösteren, algı operasyonuyla halkı kriz psikozuna sokan profesyonel yalancılar var demek ki. Kim onlar? Kriz gerçek değilken hangi yöntemlerle sokağa kriz yanılsaması yaşatıyorlar? Asılsız spekülasyonlar yayıp dalgalandırdıkları kur farkından voleyi vurmak için mi yapıyorlar bunu?
Halkın gerçeklik algısını bozan bu karanlık elleri bulmak ve adaletin önüne çıkarmak, nöbeti atlatmada iyi bir başlangıç olabilir.
Devlet boş konuşmaz, fuzuli ve afaki laf etmez, böyle diyorsa vardır Adalet Bakanı’nın bir bildiği.
Bakın, Ulaştırma Bakanlığı, yeni havaalanı projesini geciktirmeye çalışarak halkın moralini bozanlardan söz etti. Yargı derhal gereğini yaptı, hak arama eylemine katılan işçilerden 24’ü kanunsuz gösteri gibi suçlamalarla tutuklandı.
Zamanında maaş alamadıkları yalan, tahtakuruları bahane, kötü koşullarda çalıştırılmıyorlar, halkı kandırıyorlar diyen bir yetkili yokken üstelik. Haklarını yemeyen ve şartların iyileştirileceğini müjdeleyen beyanatlara rağmen hem de...
İşeveren temsilciliğine soyunan kimi gayretkeş meslektaşlara takılmayın siz. Taleplerinin haksız, asılsız ve aldatmaya dönük olduğunu söyleyen işveren duyulmadı. Aralarına dışarıdan karışmış, ilgisi kurulamayan bir provokatör de yakalanmadı. Yine de müsamaha görmediler...
Oysa kriz şayiaları çıkararak göz boyamak, millet için çok daha moral bozucu değil mi?
Milletin moralini düzeltmek için yalan fabrikatörlerine değil göz yummak, göz dahi açtırmama, sıfır toleransla üstüne gitme zamanı.
Dalaverecilerin kriz numaralarını çürütmeden yenemezsiniz. Onları alt edecek en tesirli yol ise inandırıcılık silahını ellerinden almaktır.
Profesyonel yalanlarla mücadele ancak böyle kazanılabilir, saldırıları yargı huzurunda boşa çıkararak cezasını kesmeden başaramazsınız.