İstişareyi meğer o yanlış anlıyormuş
Bu köşenin müdavimleriyle dünkü, Nazlı Ilıcak’ın mektubu konulu ‘istişare’ çalışmamız amacına ulaştı.
Maksat iki türlü de hasıl oldu.
Hem ana fikrini yazıda aktardığım mektuba genel okur tepkisini almama yaradı.
Birlikte okumuş, aynı duygu ve düşüncelerde birleşmiş kadar olduk.
Bende oluşan kanaat de yorumlarda ağır basan hakim kanıdan hiç farklı değildi çünkü.
Hem de bu deneyim, istişare kavramından doğru şeyi anlayıp anlamadığımı görmemi sağladı.
AK Parti Sözcüsü Mahir Ünal’ın cümle içerisindeki bir kullanımı kafamı karıştırmıştı. İstişarenin ne olup ne olmadığı, neye denip neye denmeyeceği hakkında beni tereddüte düşürmüştü şu günlerde.
Mahir Bey, kapsamındaki istismara açık, kötüye kullanılmaya müsait belirsizlik nedeniyle son KHK’nın gözden geçirilmesini istedi diye, Abdulllah Gül’ün istişareye aykırı davrandığını söylüyordu.
Uygun davranış, kamuoyu önünde açıktan ve yüksek sesle itiraz etmek değildi. Onun yerine, yetkililerle doğrudan temas kurarak varsa gördüğü bir eksiklik, bir yanlışlık kapalı kapılar ardında iletmekti güya.
Bu tanıma göre Mahir Bey haklıydı, Gül’ün açık sözlü tutumu partinin istişare geleneğine sığmazdı.
Fakat Gül mü istişare kuralını ihlal etmişti? Yoksa en doğrusunu bulmak için baştan soracağı yerde kimseye danışmadan, görüş sormadan, kamuoyunda tartıştırmadan ‘ben yaptım oldu’ya getirmek mi istişarenin ihlaline girerdi?
Bana, sanki o KHK yazılıp yürürlüğe sokulmadan önce fikir alışverişine açılsa, olumlu olumsuz tepki toplansa şeffaf yönetim ilkesine de, demokratik istişare kuralına da daha uygun düşer gibi gelmişti.
Ya ben yanlış biliyordum ya Mahir Bey yanılıyordu...
Ilıcak’ın mektubuyla ilgili son kararımı vermeden önce sizlere de danışmak, işte bu konudaki tereddütlerimi giderdi. Yanlış bilmediğimin görüntülü sağlaması, fiili doğrulaması, uygulamalı teyidi oldu.
Yol molasında yazdığım için kısa tutuyor, burada kesiyorum. Dünkü canlı istişare örneği deneyimimize değerli katkıları için bütün yorum sahiplerine ayrı ayrı teşekkürlerimle.