İnşaat elitlerine var da kitap elitlerine yok mu?
Seçim üzeri müjde üstüne veriliyor. Asgari ücret zamlandı, elektrik ve doğalgazda indirimler yolda. İşçiye, dar gelirliye, esnafa gönül alma paketleri açıklanıyor.
Seçimden seçime yüz güldürülmesine itirazım yok, ekonomi kaldırıyorsa ne ala!
Fakat kitapseverlerin, müzikseverlerin, sinemaseverlerin başı kel mi; suçları, günahları ne ki onlara seçim bayramı uğramıyor?
Bilakis, sanki inadına... E-kitapta yüzde 8, e-gazete ve dergide yüzde 1 olan KDV, yüzde 18’e çıkarıldı.
Seçim jesti beklentisiyle ayaklandı bibliyofiller ama nafile.
Saadet lideri Karamollaoğlu, kitap ve gazeteye müze, sinema ve tiyatroyu da ekledi. Kampanya başlattı, satış fiyatlarıyla bilet ücretlerinden vergi alınmasın diye.
Tepkiler, asfaltta betonda yüzde 1 olan verginin kitapta yüzde 18’e fırladığından giriyor...Yata, tekneye, topçuya ve mücevhere gelince cazip vergilerle teşvik edilen tüketimin kitapta kayrılmadığından çıkıyordu.
Müteahhide, lüks harcamaya sağlanan destek ve kolaylığın kültür ve sanattan esirgenmesi neyle izah ediliyor, henüz bulamadım cevabını.
Hiç değilse inşaat sektörünü özendirdiği kadar sinemaya, tiyatroya, konsere gidilmesini özendirmez mi bir iktidar?
Fakat hayır, kaldırılması gerekirken arttırılıyor kültür ve sanat tüketimindeki vergiler.
Hazine ve Maliye ile Kültür ve Turizm bakanlıklarında bürokratik oligarşi hortladı da, Cumhurbaşkanlığı sistemine çelme mi takmaya çalışıyor?
Bürokrasi, haşa, kendi iktidarını sabote etmeyeceğine göre...Olsa olsa, bir dış güç komplosuyla mı açıklanacak bu?
Ne yapılsa o nankörlere beğendirilip yaranılamayacağı, oy getirmeyeceği inancından mı?
Cumhurbaşkanı Erdoğan, sık sık kültür ve sanatta çölleşmeden yakınıyor oysa.
En son Star gazetesinin Necip Fazıl ödüllerinde çıkıştı. Kaymağını yedikleri ülkenin sırtına asalaklar gibi yapıştıklarını söylediği elitleri, kültür hayatındaki çoraklaşmanın sorumlusu gösterdi.
Kastettiği, halka tepeden bakan elitler...
Necip Fazıl ödüllerininse ülkedeki fikir ve düşünce dünyasının özgürleşmesine, zenginleşmesine ve çeşitlenmesine hizmet ettiği kanaatinde Erdoğan.
Demek ki fikir ve düşünce hayatının çeşitlenmesini ve özgürleşmesini çok önemsiyor.
Kim ya da ne öyleyse; söylenenle yapılan, arzularla tatbikat arasındaki bu tezadın müsebbibi?
Geçmişteki ideolojik bağnazlık, siyasi taassup ve partizan fanatizminden tiksinerek bahsediyor Erdoğan.
Dünün elitlerine düşmanlık mı, elitist görülen kültür ve sanat faaliyetlerine mesafeli, hatta önyargılı yaklaşılmasına yol açıyor?
Ne de olsa kültür-sanat üretimini ayakta tutan, verimliliğini sürükleyen havastır. Estetik zevk ve derinlik, avamın değil seçkinlerin merakı...
Ondan mı resme, müzeye, sinemaya, kitaba teşvik indirimleri sağlanmıyor?
Devletin sırtından geçinen, ihalelerin kaymağını yiyen görgüsüz müteahhitler elit sayılmadığı için mi kayrılıyor, futbolculara ondan mı vergi avantajları getiriliyor?
Seçkincilikle mücadele, kültür ve sanatı pahalı tutarak halkın erişimini zorlaştırmakla kazanılamaz.
Azala azala bitsinler diye seçkinlerin soyunu kurutmak için, kültür ve sanat ortamını çölleştirmek, sığlaştırmak mı! Hadi canım!
Mao’nun; amuda kaldırarak toplumu baş aşağı çeviren ideolojik delirtme projesini, militanlaştırılmış kalabalıklarıyla giriştiği elit kıyımını, arabaları atların önüne koşmaya dayalı tersinden Kültür Devrimi’ni Çin bile terk etti, bizde mi uygulanacak!
Çıkarılacak doğru sonuç da, Erdoğan’ın muradı da bu olamaz.
Bürokrasi dersini iyi çalışmıyor bence, yanlış anlıyorlar.