Haçlı İttifakı Macaristan’dan ne istiyor?
AB makamları ile Macar hükümeti arasındaki atışma kızışıyor.
Avrupa Parlamentosu, Macaristan’ı demokrasi ve hukuku sistematik biçimde ihlal etmekle suçlayan bir raporu kabul etmişti. Üye ülke Macaristan’ın, birlikteki karar alma süreçlerinin dışında bırakılması dahil cezalandırılmasını istiyordu.
Karar sertti, karara verilen tepki de.
Bu söz düellosunda Ankara henüz tarafını seçmedi, seçmesi kolay da olmayacak, çünkü iki ucu pis bir değnek.
Türkiye AB’yi tutamaz. Çünkü Macaristan lideri Orban Ankara’yla dayanışan bir dost. Ve kararda 8 yıllık Viktor Orban yönetimi yerden yere vuruluyor...
Fakat Orban’ı da tutamaz. Çünkü kararın gerekçesi yargı bağımsızlığı, ifade, basın, akademi özgürlüğü, dinsel özgürlükler, azınlık ve göçmen haklarının tanınmaması, yolsuzlukla mücadele edilmemesi...
Yukarısı bıyık, aşağısı sakal...
Gerçi Orban’ın, AP ile ne alıp veremedikleri konusunda farklı bir açıklaması var.
Yine de Orban’ın savunma argümanını destkeleyebilir mi Ankara?
Çünkü halkı Müslüman olduğu için, dini kimliklerinden dolayı cezalandırıldıklarını, AB’nin Haçlı ruhuyla saldırdığını, kendilerine karşı bir Hristiyan Kulübü gibi davrandığını söyleyecek durumda değil. Ne bir Ortadoğu ne de İslam ülkesi Macaristan...
Ama demokrasi ve hukuku bahane olarak kullandıklarını, göçmen karşıtı politikalarından dolayı ülkesine saldırdıklarını rahatça söyleyebiliyor.
Düşman olmakla övündüğü göçmenlerse Ortadoğulu Müslümanlar...
Ankara için büyük açmaz, gel de bu çatışmada tavır belirle şimdi.
***
AP, ilk kez bir üye ülke hakkında yaptırım kararı alıyor. Macaristan’ın AB’deki oy haklarının elinden alınmasıyla sonuçlanacak bir süreç başlatıyor.
Orban hükümeti ne dese beğenirsiniz...
Dışişleri Bakanı Szijjarto, ülkelerinde göçmen istemedikleri için kendilerine bir intikam operasyonu düzenlendiğini söylüyor.
Başbakan Orban, “Adını açıkça koyalım, Macar halkı göçmenlere hayır dediği için Macaristan’ı cezalandırmak istiyorsunuz” diye ateş püskürüyor.
AP, yargı bağımsızlğını yok etmekle, düşünce ve ifade özgürlüğünü hedef almakla, baskı ve korku rejimi kurmakla suçluyor.
Orban ise aralarındaki anlaşmazlığı getirip sığınmacı politikalarına yıkıyor. Göçmen düşmanı ırkçı politikalarını savunarak, Macar halkının kimle yaşayacağına Brüksel’den karar verilemeyeceğini haykırıyor.
Orada kalsa iyi, krizi daha da tırmandırıyor, ülkesinin tam bağımsızlığı için savaşacağını, üyesi olduğu AB’ye teslim olmayacağını bildiriyor. Sanki emir ve dikteyle, zorla birliğe alınmış gibi şöyle diyor: ‘’Şantajlara boyun eğmeyeceğiz...’’
Ankara için galiba en isabetli yol, bu savaşın dışında kalmak. Zaten şu saate dek topa girilmemesi de bunun göstergesi.
Sucuk hırsızı ‘küçük’ değilmiş
Cumartesi günkü “Bir sucuk hırsızının suçüstü yakalanma anı” başlıklı yazıma açıklama geldi.
Emniyet Genel Müdürlüğü Medya, Halkla İlişkiler ve Protokol Daire Başkanlığı’ndan aradılar ve bir düzeltme yolladılar.
Hızlı reflekslerinden etkilendim, vurdumduymaz davranmayıp oralı olmaları sevindirici, kayıtsız kalmamalarından memnuniyet duydum, titizlendikleri için bir kez de buradan teşekkür ediyorum.
Antalya polisine olayı sorup şu bilgiyi paylaşıyorlar: Şahıs yaşı küçük bir çocuk değildi, bu ikinci sucuk hırsızlığı ve uyuşturucudan sabıkası var. Yani küçük yaştaki zanlıya ait yakalanma görüntülerinin yüzü bile kapatılmadan servis edildiği doğru değil...
Gerçi ‘küçük’ten kastım yaşı değil çaldığı şeydi. Lafım da en önce, hırsızlıkla mücadeleyi iki kangal sucuk çalanı fotoromanla teşhir etmeye indirgeyen medyamızaydı.
Yani hepsi bitti, çalma çırpmayla mücadele haberciliği kala kala sucuk hırsızlığını büyütmeye, iki sucuk çalanın peşine düşmeye mi kaldı demeye getirmiştim. Ama olsun, açıklama kabulüm.