Ayin ve savaşların Göbeklitepe’ye uzanan kökenleri

Yine böyle fantastik bir gün, ancak sürreel film senaryolarında rastlanacak alacakaranlık kuşağı garabetlerinin bizde nasıl yaşanabildiğini konuşuyoruz...

Hayatın sıradan gerçekleriymiş gibi, başa gelen en olmadık, en inanılmaz işleri bile kanıksamak fazla zamanımızı almıyor diye laflarken...Gelen bir haber, pazar rehavetiyle yayıldığım yerden doğrultmasın mı beni!

Sanatçı Ahmet Güneştekin, Instagram’da büyük bir heyecanla duyurup kutluyordu emeği geçenleri.

Göbeklitepe, nihayet UNESCO Dünya Miras Listesi’ne alınmıştı. İnsanlığın ortak medeniyet izleri ve birikiminin korunması kadar, yerli turizmimiz için de muazzam bir kazanım...

Güneştekin, bir yıldan beridir eski Haliç Tersanesi’nde, Göbeklitepe’den ilham aldığı devasa bir enstalasyon üzerinde çalıştığını da belirtiyordu. Sonra konuştum, ‘Ölümsüzlük Odası’ adını verdiği eseri Contemporary İstanbul’a yetiştirmeye hazırlanırken ona da sürpriz olmuş bu karar...

Ha şöyle ya, havadaki distopik kasveti dağıtan iç açıcı şeylerden bahsedelim biraz da dedirtmez mi insana, dedirtir.

“Önce ayin ve savaş vardı” başlığıyla yazmıştım evvelce.

Dünyanın bu en eski tapınağının keşfi, toplu tapınma tarihiyle ilgili mevcut kabulleri yıkmıştı.

Sanılıyordu ki önce yerleşik hayata geçti insanoğlu, tarıma ve hayvancılığa başladı, Cilalı Taş Devri’ne adım attı. Ondan sonra akşama yiyecek bulma kaygısından özgürleşti de avcı ve toplayıcı topluluklar...Görkemli tapınaklar inşa etmeye öyle başlayabildiler. Gerekli iş gücü ve erzak stoklama imkanına böyle kavuştular.

Değilmiş, Göbeklitepe’nin neolitik çağdan önceye uzandığı anlaşıldı. Günlük karın doyurma ve öğün kurtarma baskısı sürerken, sıkı bir amele ordusu çalıştırarak nasıl diktiler bu anıt tapınağı? Hayranlık uyandırmakla birlikte, çözülememiş bir gizem.

***

Bir o kadar merak uyandıran keşif de, yakınlarda Kenya’da gerçekleşti.

Arkeologlar,Turkana Gölü’nün batısında, Nataruk’taki kazı sahasında, defnedilmemiş 27 cesedin kalıntısına rastladı.

Göbeklitepe gibi 10 bin yıldan geriye giden bu kalıntıların, en eski savaş kanıtı olabileceği açıklandı.

İnsan ırkının savaş ve katliam tarihiyle ilgili bilinen teorileri unutmamız gerektiğini söyleyen kalıntılar.

Varsayıma göre, göçebe topluluklar toplu çatışmalardan kaçınıyor olmalıydı.

Oysa bu kalıntılar, doğal zenginlikler üzerinde hakimiyet kurma ve birbirinin bölgesine çökme kavgasının düşündüğümüzden çok daha eski bir tarihte patlak verdiğine işaret...

Toplu ayin ve kabile savaşlarının tarihini tepetaklak yeniden yazdıracak keşiflerdi bunlar.

İnsanoğlu, daha çanak çömlek yapmayı başaramadan, besin tedarikini sağlama alamadan tapınaklar yapmaya girişmişti.

Hatta yarın endişesinden kurtulmak için azık stoklama fikrini, tapınak ihtiyacının tetiklediği üzerinde dahi duruluyordu.

Yani tam tersine, tapınak ihtiyacının tarım devrimini başlatan şey olma ihtimali öne çıkıyor.

Fakat bu sıçrama, savaşçılığın ve istilacılığın yükselişini de getiriyor beraberinde.

Öyle ki 10 bin yıl sonra bugün, elde yine ayin ve kabile savaşları var.

Yaşasın tekamül ve ilerleme tarihimiz!

YORUMLAR (15)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
15 Yorum