‘Abuli’ye uğratılamadık diye mi?
Hem iktidar hem muhalefet mahallelerine tebelleş olmuş tuti kuşları var, sesi çok çıkan yaygaracı papağanlar...
Her tartışmada olduğu gibi, Karar’ın dünkü zorunlu açıklamasında da ileri atıldılar. Sağduyuyu gürültüye boğmaya çalışıyorlar.
Düne kıyasla bugünkü iktidar performansını eleştirdiniz diyelim... Hemen başlıyorlar bir ağızdan ‘dün öyle demiyordunuz ama’ tantanaları koparmaya.
Anlayış kıtlığı bakımından abullabut olmuş kafaları. İrade bakımındansa abuliye uğramış, doğruyla yanlışı ayırt etmekten aciz toptancı bir güruh.
Kendi mantıkları kötürüm, karar verme iradeleri felç oldu diye kimsenin bağımsız bilincini muhafaza etmesine tahammülleri yok. Aykırı buldukları her iradeyi allem kallem kaybettirerek sahibini robotlaştırmaya yeminliler.
Gazeteciliği, ya iktidar ya da muhalefetin noterliği faaliyetine indirgeyebileceklerini sanıyorlar.
Dün ‘önce devlet’in karşısına ‘önce insan’ anlayışıyla çıkan siyaset, bugün ‘önce devlet’ paradigmasına geri döndü diyelim. Vay, siz misiniz bu gerilemeye itiraz eden!...
Azgın otomatlar, ‘dün öyle demiyordunuz ama’ nakaratıyla başlıyor iki koldan cayırtıya.
Bir taraf, bugün kendilerinden farklı düşünmenizi hazmedemiyor. Diğeri ise dün neden farklı düşündüğünüzü...
Biri dünün, diğeri de bugünün statükosu ve resmi ideolojisiyle şu ya da bu konuda ters düşmenin hesabını sormaya kalkıyor.
Dün medyada tekelleşmeye karşı birlikte mücadele yürüttüklerinize, eski kartel medyasının yerini bugün daha beter bir tröstleşme mi almalıydı diye, vay siz misiniz söylenen!...
İftira üretim merkezlerinde imal edilmiş karalamalarla saldırıya geçiyorlar.
Tam uyum göstermemenin bedeli, baskı ve ambargolarla sizi ezme kampanyaları...
Susmaz da hoşa gitmeyen görüşleri konuşmayı kesmezseniz, başınıza gelecek var.
İki koro çapraz ateş altına alıp başlıyor ‘müstahak, beter olun’ partisyonlarıyla tek ses yaylıma tutmaya...
KHK’yla ihraç edilip koşullu çalışma iznine tabi tutulmuş doktorlardan halliceler, o kadar.
Suç sahsiyken bir de hukuken suçsuz bulunan ‘olağan şüpheli’lerin, çoluk çocuklarıyla kanun kaçağı durumuna düşürülmesini, devletten saklanarak kayıtdışı yaşamaya zorlanmasını alkışlamama hürriyetleri bile yok.
Bir cenahın tek müsaadesi, ‘Ne var yani, Ecevit zamanında Ecevitçi, Özal devrinde Özalcı, Demirel baştayken de Demirelci derlerdi bana, devlete saygı göstermeyen nimetlerinden de yararlanmasın’ diyeni avuçları patlarcasına alkışlamak...
Diğer cephenin tek hürriyeti ise azad kabul etmez bir karşıt olarak, iktidara her desteği nimetlerden faydalanma nemacılığına oturtup yuh çekmek.
Göbekten bağlı ve göbekten karşı bu fikri köleliklerde, şartlı tahliye benzeri bir tür şartlı yaşam serbestisiyle sınırlı seçenekler...
Arada kalanlara hayat hakkı tanımazlar.
Hani güya öfkesine esir olan sizsiniz, rövanş arzusuyla yanıp tutuşuyorsunuz, aklınızı ve iradenizi ya düşmanlık duygularına teslim ettiniz ya da intikam nöbetlerinde yitirdiniz ya...
‘Gelene ağam gidene paşam’cı her devrin adamlarından, ateşli duruş dersleri, tutarlılık nutukları dinlersiniz bir yandan.
‘Gelene de gidene de sövme’ci, kendi gölgesiyle bile kavga eden toptancılardan da içli hak, hakkaniyet ve barış tiratlarına maruz kalırsınız.
Kendi perhiziyle ilgilenen yok, altıdan yemeye devam, haydi yarasın.