Transatlantik nereye gidiyor?
Söz konusu ABD gibi bir süper güç ve de onun başında Trump gibi birisi olunca, bu transatlantik nereye gidiyor diye sormak kaçınılmaz hale geliyor.
Şu senaryoya ne dersiniz?
Trump uzunca bir süredir düşünüyordu.
“Ne işimiz var bizim Ortadoğu’da, diyordu. Ortadoğu’nun köktendinciliğinden bize ne, diyordu. Arap ülkelerinde kim iktidara gelecek, kim düşecek, bunun derdi bize mi düştü?
İsrail baksın kendi başının çaresine, Müslüman coğrafyanın ortasında devlet ilan ederken bize mi sordular, diyordu.
Rusya Ukrayna’yı tehdit ediyor, Kırım’ı ilhak ediyor, bununla da mı Amerika ilgilenecek, diyordu.
İsrail’in güvenliği için İran ile ilişkileri bozduk, ambargolar uyguladık, Suriye’de İran’ı bunun için tehdit olarak gördük, PKK’nın uzantısı Kürtleri destekledik, nereye kadar gidecek bu?
Tamam Araplar’la kılıç oyunu oynadık, onları İsrail’e yaklaştırdık ama bölgede kralllıkları desteklemek niye Amerikan misyonu olsun.
Mısır’da darbe yaptırdık, Suriye’de Esed devrilirse İhvan iktidara gelir diyerek, kaosa zemin hazırladık. Ettiğimiz hayır ürküttüğümüz kurbağayı değdi mi?
Türkiye ile neden problemliyiz? Erdoğan’a karşı olduğumuz için mi? Ama adam girdiği her seçimi kazanıyor. Tamam İsrail’e karşıymış, Filistin’i tutuyormuş, İsrail için NATO müttefikliğimizi anlamsızlaştırmaya değer mi?
Amerika süper güçse dünyanın her yerinde bulunmak zorunda mı?”
Trump’ın bunları düşündüğü sıralar, tam da Türkiye’nin Suriye’de Fırat’ın doğusunda operasyona hazırlandığı ve Amerikan askerleriyle karşı karşıya gelmeme arzusunu seslendirdiği sıralardı.
Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı aramanın tam zamanıydı. Aradı ve dünya kamuoyunu müthiş hareketlendiren haberi verdi: Suriye’den çekiliyoruz.
Ne dersiniz, süreç tam da böyle mi işlemiştir?
***
Yukarıda “Trump uzunca bir süredir düşünüyordu” diye başlayan ifadelerin önce “düşünüyordu” kısmına takılmak mümkün.
Sonra da düşünce seyri içinde mevcut olduğu ifade edilen hususların her birini sorgulayabilirsiniz.
En doğru şey, eğer olmuşsa, ABD’nin Türkiye’ye yönelik politikalarının çarpıklığını idrak noktasında olmuştur.
Amerika şöyle kurgulardı bunu: “Türkiye-İsrail ilişkileri düzgün olsun. Mısır’ı Suudi Arabistan’ı buna dahil edelim.”
Taaa Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) zamanlarındaki yaklaşım buydu.
Sonra Arap Baharı oldu, Amerika başta destekledi, demokrasi geliyordu, totaliter yönetimler sapır sapır dökülüyor, yerlerine İslamcı kadrolar iktidar oluyordu. Mısır devrildi. Amerika bundan kaygılandı. İsrail kaygılandı. Türkiye sahiplendi. Suriye’ye sıra gelince muhtemel ki Yahudi lobisi Obama’ya “Esed devrilince orada da İslamcılar iktidar olursa...” ihtimalini hatırlattı. ABD orada durdu ve Suriye’nin bugünü hazırlandı. Ortadoğu’da “İslamcılar”a iktidar yolunu açan “Bahar” da durdu. Mısır’da “Bahar”ı bitiren darbe bile oldu.
Sonrasında Türkiye ABD ilişkileri de, İsrail ile ilişkiler de, bu arada Araplar’ın bir kesimi (Mısır, Suudi Arabistan, Körfez ülkeleri) ile ilişkiler de kış dönemine girdi.
Neden?
Çünkü Türkiye ile Amerika’nın bakışları farklılaştı: Irak’ta, Filistin’de, Mısır’da, Suriye’de...
Amerika’nın Erdoğan çizgisine bakışı da farklılaştı. Hatta düşmanlaştı. Çözüm sürecinin sabote edilmesi, PYD’ye destek, FETÖ-15 Temmuz oyunları vs...
Şimdi?
Trump ne yapıyor?
Hangi taşı nereye koyuyor? Bu bir stratejik planlama mı?
Şöyle soralım:
Türkiye’nin stratejik perspektiflerine yönelik Amerikan kuşatması kalkıyor mu?
Bu bizim sormamız gereken soru. Ama bölgede de dünyada da yalnız değiliz. Herkes ABD’nin yeni tavrını anlamaya çalışıyor. ABD olduğunda bir hesap, olmadığında bir hesap. Her ülkenin kıymet-i harbiyesi değişiyor.
Henüz Amerika’nın içinde hazmedilmedi olay.
Trump’la birlikte Amerika muhtemelen “Başkanlık ve Demokrasi” gibi bir konuyu da tartışacak.