Kabe minberini kurtarmak
Kur’an tilaveti ile pek çok Türkiyeli hacının gönül dünyasında izler bırakan Kabe İmamı Südeysi Cuma hutbesinde konuşuyor:
“Kaşıkçı cinayeti suçlamaları, İslam düşmanlarının ve işbirlikçi münafıkların komplosu. Prens Muhammed bin Selman, Allah’ın yüzyılda bir gönderdiği kurtarıcı ve ruhani lider olduğu için hedefte. Onu desteklemek, emri altına girmek her Müslümana farzdır...”
İmam çözmüş Kaşıkçı cinayetini.
“İslâm düşmanları ve münafıkların komplosu.” deyivermiş.
Suud Konsolosluğunda işlenen ve Suud yönetiminin kabul etmek zorunda olduğu cinayeti böylesine bir meçhul kötülük dünyasına mal ediverme hünerine ne demeli?
Bitmiyor, cinayetle bağlantılı olarak ismi tartışmaların odağındaki Veliahd Prense, “yüzyılda bir gelen müceddid ve kurtarıcı” payesini vermekte en küçük bir tereddüt göstermiyor.
Bir de onu desteklemenin her Müslümana farz olduğu fetvası geldi mi, İslam’ın bugünkü garipliği adına dört başı mamur bir felaket resmedilmiş oluyor.
Yer Kabe. Günlerden Cuma. Kürsü Kabe minberi.
İmam “din adına” konuşuyor.
Karşısında bütün dünyadan umre için gelen Müslümanlar bulunuyor.
İmama göre, Veliahd Prensin kurtarıcı ruhani lider oluşu, dünya müslümanlarını da ilgilendiriyor.
Ah İslâm.
Merak ediyorum, nasıl bir halet-i ruhiye taşır bir insan Kabe minberinde bunları söylerken?
Peygamberin çıktığı kürsüdesin, biraz sonra O’nun geçtiği mihrabta mü’minlerin önüne geçeceksin, Allah görüyor seni, yarın O’nun huzuruna çıkacaksın...
Kabe bu, minber bu, mihrab bu...
Biraz sonra Kur’an’dan ayetler okuyacaksın, Rasulullah’tan hadisler söyleyeceksin...
Hepsi varıp, Muhammed bin Selman’ın “müceddid, kurtarıcı ruhani lider” olduğu ifadesine monte olacak.
Suud’da şu yakın dönemde onlarca alim cezaevlerine kondu, bu biliniyor.
Südeys, bugüne kadar onlar için tek kelime etmedi.
Ama Kabe minberinde Suudi Arabistan’ın bugünkü güçlü adamı için methiyeler düzmekten geri kalmadı.
***
Bu olay o kadar kahredici ki.
Bir yandan 100 yıldır ümmetin mazlumiyetini konuşuyoruz, ümmetin çocukları mazlumiyet ikliminde büyüyor, her mahalde bu mazlumiyetten nasıl çıkılacağına kafa yoruyoruz, İslam’ın insanlığa getireceği rahmeti arıyoruz ve Peygamber varisi ilim adamlarının açacağı çığıra umut bağlıyoruz.
Sonra da bir adam, Kabe minberini, veliahd propagandasına alet ediyor.
Oysa o minberden insanlığa İslam’ın rahmet iklimini anlatmak lazım.
Suud’un son dönemde, Körfez ülkeleri ve Mısır’la birlikte İsrail’li temsilcilerle, Trump’la al takke ver külah olması, bu çerçevede İhvan-ı Müslimin’i terör örgütü ilan etme girişimleri, Yemen’de icra edilen cinayetler fecaatin siyasi boyutu. O boyut “İslâm dünyası” dediğimiz hadisenin canına okumak için tam bir 21’inci yüzyıl fitnesi.
Ama Kabe minberine “İmam” hüviyeti ile bu siyaseti taşımak, emr bil maruf, nehy anil münker gibi İslam’ın en temel murakabe sistemini devreye sokabilme umudunu veren ilim damarını katletmek anlamına geliyor.
Kabe, bir “kraliyet kürsüsü” mü Allah aşkına?
Kısa süre önce İstanbul’da Dünya Müslüman Alimler Birliği toplandı.
Bugün tam da “Alimler Peygamberlerin varisleridir” hükmünün devreye gireceği bir durumu yaşıyoruz.
Suud’da cezaevlerinde akıbetlerinden haber alınamayan alimler için ses yükseltmek gerekiyor.
Kabe’nin Ümmet-i Muhammed’in kalb mekanı olması için, oradan insanlığa İslam’ın cihanşümul mesajlarının seslendirilmesi için ve en önemlisi küçük hesapların kürsüsü haline gelmesinin önlenmesi için ses yükseltmek lazım.
Şimdi değilse ne zaman?