Hangi dil?
Cumhur İttifakı’na giden yolda Ak Parti ile MHP’yi buluşturan zemin “Ülkenin tehditlerle karşı karşıya olduğu” değerlendirmesidir. “Beka sorunu” birlikte göğüslenecektir. “Beka sorunu”nu oluşturan “dış tehdit” vardır “iç ortaklar” vardır. Muhalefet bazen bu tehdidin iç uzantısı, en azından göz yumanıdır.
Siyasi ittifak, vatandaşı bu eksende iç-dış tehlikelere karşı birlikte hareket etmeye çağırmayı hedefler.
İttifaka zemin hazırlayan yaklaşımın hem Ak Parti içinde hem MHP’de bir toplumsal karşılığı vardır. Bu karşılığın oranı nedir? Belli ki MHP’de daha yüksektir. Bunu Bahçeli’nin ittifaka sahip çıkarkenki heyecan dozunda gözlemlemek mümkün. Grup konuşmasına salonun verdiği coşkulu karşılık da, MHP kitlesinin ittifak konusunda heyecansız olmadığını gösteriyor.
Ak Parti cenahına gelince, orada ittifaka ihtiyaç var. İktidar kaybını büyük risk olarak okuyan bir toplumsal kesim de mevcut. Oradan bakınca ittifak can simidi gibi görünüyor. Bu yüzden de ittifaka götüren değerlendirme ve onun ürettiği dil, satın alınıyor.
Ancak Ak Parti oylarında, ideolojik aidiyet diye tanımlanabilecek bu çevre dışında, hizmeti önemseyerek destek veren toplum kesiminin de önemli yer tuttuğu söylenebilir.
Bunlar geçişli oylardır. ‘Yüzer gezer oy’ tanımlaması da bu toplum kesimleri içindir.
Partiler bu toplum kesiminin farkındadır. Ve siyasi akış içinde bir kere iletişim sağladıkları yüzer-gezer alandaki insanları kalıcı hale getirmek isterler. Yani ‘geçişli’ olmaktan çıkarıp ‘kalıcı’ hale getirme amacındadırlar.
Sorun sadece iktidar partisinin sorunu değildir. Muhalefet için de aynı durum söz konusudur. Mesela CHP’nin bir ideolojik aidiyetli oy tabanı mevcuttur. Ancak bir şekilde ortak paydalar üretip, bu ideolojik tabanın ötesine geçmeye çalışmaktadır. Yani ‘karşı cenah’ ifadesi doğru ise oradan kendi alanına oy çekme arzusu, uzunca bir süreden beri CHP yöneticilerini meşgul etmektedir. Öyle ki bu süreç, parti çevrelerinde ‘eksen kayması’ eleştirilerine yol açmaktadır. Ama açılımın diğer tarafında, ebediyyen kendi kemikleşmiş tabanına mahkum olma durumu vardır. Diyelim CHP yönetimi, alabildiğine bir CHP dili kullansa, evet, kemikleşmiş tabanda heyecan uyandırır ama sonunda ebedi muhalefet zeminine çakılı kalmaktan kurtulamaz.
***
CHP bir dil arıyor.
Peki Ak Parti’nin dil sorunu var mı?
Öncelikle şunu ifade edeyim: Bir dil oluşturma ihtiyacı var.
Sorun kısmı, o ihtiyacın nerede billurlaşacağı ile ilgili.
Seçim, mahalli idareler seçimi.
Bu alan salt hizmet alanı.
Mesela bir süredir bazı eski HDP belediyelerinde kayyım idaresi söz konusu. Kayyımlar ne yapıyor? HDP’nin ideolojik belediyeciliğine karşı hizmet belediyeciliğini örnekliyor ve ‘gönülleri kazanmak’ istiyor. Vatandaş, farkı böylece görsün isteniyor. Peki vatandaş görür mü? Bugün görmez yarın görür. Süreç hep ideolojik çatışma zemininde ilerleseydi hiç göremezdi.
Yerel seçim ufukta göründüğünden beri Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ak Parti Genel Başkanı olarak bir, bu seçimleri kazanmak gerektiğinin altını çiziyor, iki, yeni bir yerel yönetim dili oluşturmaya çalışıyor.
Bir oy sıkıntısı var, bu belli. O sıkıntının bir kısmı MHP desteği ile kapatılacak.
İttifak dili, ideolojik bir dil.
Yerel yönetim dilinde ise ‘Gönül belediyeciliği’ yaklaşımı dolaşıyor.
Acaba önümüzdeki süreçte hangi dil öne çıkacak?
Bence burada hangi dil muhalefetin işine yarar, sorusunun cevabının aranmasında yarar var.
Ak Parti’nin ilan ettiği adaylara baktım.
“Hizmet insanı” profilinin öne çıktığı izlenimi edindim.
Diyelim Mehmet Özhaseki, diyelim Binali Yıldırım... Bunlar evet Ak Partili, Ak Parti’de sorumluluk üstlenmiş ama toplumun her kesimi ile ortak payda oluşturabilecek simalar. Geçen seçim İzmir’e Binali Yıldırım konmuştu, bu seçimde Nihat Zeybekci kondu. Bu tercihlerde gözetilen de, iletişim kurulabilir isimler olmaları.
Ak Parti’nin şehirlere hizmet adına söyleyeceği çok şey var. Genel kampanya dilinde zaten başka yere gitmesi söz konusu olmayan tabii taban yerine, tüm toplumu kuşatacak bir dil oluşturulması iç barış açısından da büyük önem taşıyor. İttifak dilinin bir panik dili haline gelmesi, Cumhurun alanını daraltmaktan öte sonuç vermez. Türkiye’yi yöneten kadronun bunu isteyeceğini sanmıyorum.