Beddua lazımsa şimdi lazım
Sufiler bedduayı pek tasvip etmezler. Kine, nefrete rağbet etmezler.
Herhalde, ‘kalbinde sevgiden başka bir şeye yer bulamadığını’ söylediği rivayet edilen Rabiatü’l Adeviyye bu ‘tarik’in zirvesidir.
Mevlana Celaleddin Rumi’nin, Yunus Emre’nin, Hacı Bektaş-ı Veli’nin hayatlarında da, nefretin sürüklediği bir fikir veya bedduanın ‘patladığı’ bir enstantane bulamayız. Ben rastlamadım.
Halk arasında ara sıra sorulan bir soru var.
‘Kitapta yeri var mı?’
Buğz’un, nefretin kitapta yeri var mı? (Buğz: Kin, nefret, düşmanlık, iğrenme hissi.)
Var.
Arayın, bulursunuz.
Şu art arda patlayan bombalar ve cinayetin her türlüsü... Burada veya başka bir yerde...
Gördükçe, şahit oldukça siz de soruyor musunuz cevabını beklemeyerek?
İnsanlar, bu kadar kötülük edilebilir mi?
Sen, dünyada ne halt işliyorsan, hangi lanet olası davanın peşinde gidiyorsan...
Hangi adı batası ideolojinin taraftarıysan...
Hangi namussuzluğun şampiyonuysan...
Senin o sapıklığınla hiç alakası olmayan, seninle kavga etmeyen, evine ekmek götürmeye uğraşan, veya evine çorba içmeye giden insanlardan ne istiyorsun?
Öğretmen, öğrenci, basketbolcu, çaycı, memur, simitçi, şoför, esnaf, futbolcunun babası... Eğer ırkçı gözlüğüyle bakıyorsan, öyle bir hastalığın varsa, Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Gürcü... Hepsi vardı o parkın önünde.
Vampir misin sen? Onları niye öldürüyorsun?
***
Benim, böyle bir şeyi aklım almıyor.
Aklımın böyle bir şeyi almamasını bir noksanlık olarak görmüyorum. İyi ki almıyor, almasın aklım.
Akılla yapılacak çok iş var, bunu görebiliyorum.
Benim aklım almıyorsa da birilerinin aklının bu lanet olası işlerin mahiyetini anlaması lazım. İyi ki herkesin aklı benim aklım gibi değil.
Birilerinin, şeytan gibi bakması gerekiyor.
Birilerinin, ‘insan bunu nasıl yapar’ sorusunun cevabını bulacak kabiliyette olması, ona göre tedbirini alması gerekiyor.
Devletin çok vazifesi var, bunları görebiliyorum.
Bunları sayıp dökmek marifetse, sabahtan akşama kadar sayıp devletin başının etini yiyebilirim.
Ama dur, hele katile katil diyelim. Bismillah, hemen devlete hücum etmek, çok acul, acul olmak bir yana kalitesiz bir insan hali değil midir?
‘Devlet yönetemiyor, hadi gitsin, ben geleyim veya bizimkiler gelsin.’
Çok menfaatçi.
Bir çeşit kan siyaseti.
***
Şu anda Ankara’dayım. Üç gün önce 37 insanın katledildiği caddenin üzerinde...
Yürüdüm, bombanın patladığı yerlerde.
Dolaştım, bakındım. Bir uzman, bir gözlemci olarak değil, bir insan olarak.
Yarım saatim orada geçti, üç gün önce değil de bugün patlasaydı bomba, ölü listelerine ben de girerdim.
Ha ben, ha bir başkası. Aldığımız yara, aynı yaradır.
Fikir yürütmek, analiz yapmak, uluslararası bağlantılar hakkında teoriler kurmak, takatim dışında şeyler değil.
Fakat içimden gelmiyor.
İçimden, en çok dua etmek geliyor.
Kaybettiklerimiz için, milletin, hepimizin selameti için.
Sonra?
Sonra beddua etmek.
Allah belalarını versin! Diyorum. Kalıyorum.
Dallandırıp budaklandıramıyorum.
Bir ‘beddua vakası’ vardı, hatırlarsınız.
Son derece coşkun, kendini parçalarcasına...
Öyle yapamıyorum.
Demek ki yetenekli değilim.
İyi ki yetenekli değilim.