“Ulus devletin devri geçti” söylemini, 21’inci yüzyıla adım attığımızdan beri çokça duyuyoruz. Türkiye’de de özellikle anayasa meselesinin gündemin merkezine oturduğu dönemde, ateşli tartışmaların etrafında şekillendiği bu söyleme ‘Millet ve Milliyetçilik’ kitabının yazarı Prof. Dr. İskender Öksüz farklı bir bakış açısıyla yaklaşıyor.
[Karar]
PROF. DR. İSKENDER ÖKSÜZ
Ödünç bilgelik tabirini severim. Bilgelik deneyip yanılarak, sorgulayıp yalanlayarak elde edilir. Ödünç bilgelikte bu zahmet yoktur. Biri size “Bu böyledir vesselam” der ve siz “Lebbeyk” deyip kabullenirsiniz. Mesleklerini ödünç bilgelikle sürdüren ‘aydın’lar, bu hikmete kendi gayretleriyle ulaşmadıklarından niçinini bilmezler. Sorarsanız “bilim böyle diyor”; olmadı, “dünya buraya gidiyor” gibi, son moda diyetler için söylenenlere benzer saçmalıklar mırıldanırlar.
‘Ödünç bilgelik’ dendiğine göre bir ödünç veren ve onun bu verişten bir menfaati vardır. Veren siyasî bir birim, hele bir devletse mesele fikir adamlarından ziyade istihbaratı ilgilendirir. Ödünç bilgelik genellikle birkaç slogandan meydana gelen bir monologdur. Telefon robotlarının tekellümleri gibi: “Konuşmalar kendi güvenliğiniz için kaydedilmektedir.” Niçin? Siz kaydedince niçin ben güvende oluyorum? Robot bunlara cevap veremez. Meselâ:
“Türkiye, Osmanlı İmparatorluğu bakiyesi olduğundan diğer devletlere göre bizde çok fazla etnik grup vardır.”
Aklınıza bir dizi soru gelir. Biz İmparatorluğu kaybederken kıyıla kıyıla, öldürüle sürüle Anadolu’ya gelmedi mi? Sonra dışardaki Türklerle içerdeki gayrı Türkler ’in mübadelesi yapılmadı mı?
Kamuoyu araştırmalarına bakıyoruz: Mesela Açık Toplum Vakfı ile Boğaziçi Üniversitesi’nin anketinde ‘Türk dili ve kültürünün dışında bir mensubiyetim yoktur’ diyenlerle, ‘Türk dili ve kültürü benim için birinci sıradadır’ diyenlerin toplamı yüzde 86... Ali Tayyar Önder, Türkiye’nin Etnik Yapısı eserinde, geniş bir meta-analiz (analizlerin analizi) yapar ve ana dili Türkçe olmayanlar arasında bile “Ben Türküm” diyenlerin ciddî oran tuttuğunu gösterir. Bu sayı da yüzdeye eklenince oran yüzde 94’e çıkıyor.
Genellikle birkaç slogandan meydana gelen bir monolog olan ‘ödünç bilgeliği’ veren siyasî bir birim, hele bir devletse mesele fikir adamlarından ziyade istihbaratı ilgilendirir.
Olsun, biz Osmanlı artığıyız ya. Herhalde yüzde 94, Osmanlı artığı olmayan ulus devletlerle karşılaştırıldığında düşüktür. Öyle mi?
Walker Connor 1972 tarihli “Millet inşası mı, millet tahribi mi?” başlıklı ünlü makalesinde şu bilgileri veriyor:
“Çağdaş 132 devletten [makalenin tarihine göre “çağdaş”- İÖ] sadece 12’si (yüzde 9.1’i), etnik temelde homojen diye nitelendirilebilir. Buna ilave 25 devlette (yüzde 18.9’u) bir etnik grup devletin toplam nüfusunun yüzde 90’ından fazlasıdır. 25 devlette ise en büyük etnik grup nüfusun yüzde 75 ilâ 89’udur. Fakat 31 devlette (yüzde 23.5) en büyük etnik unsur nüfusun yüzde 50 ilâ 74’ü arasında ve 39 devlette (yüzde 29.5) en büyük grup nüfusun yüzde ellisine bile ulaşamamaktadır. Etnik grupların sayısı göz önüne alındığında bu fotoğraf daha da canlı hâle geliyor. Bazı hâllerde bir devlet içindeki etnik grupların sayısı yüzlere çıkmakta ve 53 devlette (yüzde 40.2) nüfus beşten fazla önemli etnik gruba bölünmektedir.”
Yani?
Yani, “Biz Osmanlı bakiyesi olduğumuz için mozaiğiz” lâfı bilgisizlik değilse stiftung propagandasıdır! Ödünç bilgeliktir.
Bu sloganı ikincisi izler: Dolayısıyla millî devlet bize uygun değildir.
Bu ikinci bilgelik de birincisine dayandığından saçmadır saçma olmasına ama iş bununla bitmez... Millî devlet zaten etnisiteye dayanmaz. 21. asırda ve aslında 20. asrın ikinci yarısından beri yeryüzününün en güçlü millî devleti Amerika Birleşik Devletleri’dir ve son derece çeşitli bir etnik bileşimi vardır. Fakat millî devlettir ve onlarca etnisite “Amerikan” milletinin gururlu mensubudur. (“Amerikalı” değil. Yoksa Kanada, Meksika, Brezilya, v.s. de Amerikalı’dır. “Amerikalı”, “Türkiyeli” Türkçeden başka dillerde olmayan ifadelerdir.) Millet ile etnisiteyi karıştırmak tipik bir cehalet ve ontolojik ırkçılık örneğidir.
Üçüncü bilgelik: Zaten dünya ulus devleti aşmıştır.
Buna en güzel cevap, “Hangi gezegende?” sorusudur. Birkaç hafta önce Prof. Dr. Ümit Özdağ bir CNN programında stiftung bilgelerine şöyle isyan ediyordu: “Sanki bütün dünya ulus devletten vazgeçmiş de geriye bir biz kalmışız gibi konuşuyorlar!”
Princeton Siyaset Bilimi Profesörü, Princeton Milletlerarası ve Bölge Çalışmaları Enstitüsü Direktörü Beissinger dünyamızı şöyle anlatır: “Modern dünyada, milletlerin içerisinde rekabet ettiği bir milletler evreni icat etmek zorundayız. Gellner’in bize anlattığı gibi, bir milliyet yok olsa, bir başka milliyet bu boşluğu hızla doldururdu. Yüksek kültürün yaygınlaştığı bir dünyada millî olmayanı hayal bile edemeyiz. Modern devlet ve ekonomi, işlevini, millet denilen kabın içinde yürütmektedir.”
“Biz Osmanlı bakiyesi olduğumuz için mozaiğiz” lâfı bilgisizlik değilse stiftung propagandasıdır! Ödünç bilgeliktir. Bu sloganı ikincisi izler: Dolayısıyla millî devlet bize uygun değildir.
Dördüncü bilgelik: Milliyetçiliğin sonu gelmiştir.
- Hangi gezegende?
Edinburg Üniversitesi’nin Siyaset Bilimi Profesörü Marksist Tom Nairn; Paul James ile birlikte yazdıkları “The Global Matrix” kitabının girişinde şöyle söylüyor:
“Her panayır tellalı size milliyetçiliğin ‘icat edilmiş’liğini ve “millet devleti’nin (ulus devletin) devrinin çoktan geçmiş olduğunu söylemese patlayacak.”
Sonra devam ediyor:
“… Babil Kulesi çökmedi… Sırf İnternet yüzünden veya birçok insan kırık dökük Amerikanca konuşuyor diye, televizyonda ER (Acil Servis) seyrediyorlar veya Big Mac yiyorlar diye çökeceği de yok. Galip ihtimalle, milliyetçiliğin altın çağı henüz gelmedi bile. Histeri dolu plastik küreselleşme kehanetleri bizi tarihin sonuna hatta her şeyin sonrasına ‘post’una koyma eğiliminde. Hâlbuki bu kitapta yapmaya çalıştığımız, günümüzü tarihin anaforlu akışının ortasına yerleştirmek ve büyücünün henüz işini bitirmekten çok uzak olduğunu göstermektir”
Spencer ve Wollman, “Milliyetçilik, tenkitçi bir takdim” kitabının başında şöyle diyor:
“Primordialistlerle modernistler arasındaki çok konuşulan tartışmada, iki tarafın da milletlerin kalıcılığı ve millî devletin bir alternatifi olmadığı görüşünü paylaştıkları açıktır.”
Akademisyenler milliyetçilikte çok şeyi tartışıyorlar ama millî devletin kalıcılığını tartışan yok bizim stiftung bilgelerinden başka…
Nairn’in panayır tellalları, bizim bazı televizyon istasyonlarımızın kadrolu misafirleri. Eminim ben konuyu tekrar yazana kadar onlar bir daha, bir daha karşınıza çıkacak.