Şüpheliyi gösteren parmaklar
Adana ve Mersin’deki HDP merkezlerinde, neredeyse eş zamanlı patlatılan bombaların ardından bütün muhalif parmaklar, zanlı olarak hep birden Hükümeti, AK Partiyi, hatta direkt Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı işaret etti.
Her parmağın ucundaki kafa, söylemler ve sebepler ise ayrı ayrıydı.
“HDP'ye yönelik saldırılar artık olağan otoriter rejim uygulamalarının dahi ötesine geçmiştir. Kınıyoruz, lanetliyoruz.” diyordu Aslı Aydıntaşbaş ve hastag’ını da sakınmıyordu #DemokrasiyeSahipÇık…
Ototoriter bir rejimde yaşıyorduk ve o rejim artık saldırganlığını katlanılmaz bir boyuta ulaştırmıştı. Demokrasiye sahip çıkmalıydık ama bunu nasıl yapacaktık? Tweetterdaki 140 karakter kısıtı bunu anlatmasına izin vermemişti Aslı Hanımın…
Radikal yazarı Ümit Kıvanç ise “Saldırıları HDP'nin barajı geçmesini istemeyen devlet güçleri planlıyor, tertipliyor, yönetiyor, denetliyor.” diyordu. “Saldırdıkları çoğulcu demokratik istikbalimiz” başlıklı yazısında, ve devam ediyordu; “tüm saldırılardan gayet memnun gözüken AKP önderliğinin işin içinde, hattâ bizzat planlayıcı makamında bulunduğunu düşünmek için de her türlü sebebe sahibiz. Bütün bakanlarıyla hükümetten ziyade, sınırlı sayıdaki lider kadrosu ve esas önderiyle partiden şüphelenmemiz daha yerinde.”
Paranoyasının boşalttığı freniyle yokuş aşağı koşuyordu Ümit Kıvanç;
“Bilmediğimiz derin devlet dalları kolları?
Bu kararlar bir toplantıda mı alınıyor, bu toplantı(lar) nere(ler)de yapılıyor? Bu kararlar alınırken neler neler hesaba katılıyor? Meselâ, “bayrak yapma, stand devirme gibi işleri Uşak'ta, Isparta'da yapalım, ama insan öldürüp kitlesel çatışma çıkarmak için Mersin, Adana daha münasip” mi deniyor? Kim diyor, kim onaylıyor? Acaba 17-25 Aralık sürecinde karşımıza çıkan ve ötekilerin yanında, son derece ayrıksı duran, meşhur “yollarız adam, sallarız füze” toplantısı bu soruların cevaplarını bulmaya çalışırken bize ışık tutabilir mi?”
Bildik ezberimiz; Derin Devlet, MİT, Kontrgerilla.
Kimse Ümit Kıvanç’ın yanına, Türkiye için bunların artık çok gerilerde kaldığını anlatacak kadar yaklaşamaz, bilinir.
Varlığını borçlu sandığı, paranoyasına aşık, eski tüfeklerdendir o.
Şimdi bir başka örneğe gidelim ve HDP”ye yakın Bestanuçe Sitesi’nin 2015-05-18 18:35:02 girdili haberini alıntılayalım;
“HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, partilerine yönelik bombalı saldırının yapıldığı Mersin'de miting meydanını dolduran onbinlere hitap etti. Demirtaş, isim vermeden Adana ve Mersin'deki saldırının arkasındaki güce işaret ederek;
"Adana ve Mersin'de bize verilmek istenen mesajı aldık. Mesajını aldık. Sana cevabımız şudur. Seni hala Başkan yaptırmayacağız, Başkan yaptırmayacağız" dedi.”
“İsim vermeyerek” incelik göstermiş Demirtaş.
Olağan Şüpheli olarak AK Partiyi gösteren parmaklara, buradaki üç örnekten çok daha fazlası da verilebilir ama bunlar,
geneli oluşturan temel parçaları açıklayacak farklılıkları içeren özellikleri yüzünden seçildiler.
Demirtaş malum; onyıllarca sürmüş bir savaşın acılarını sonuna kadar sömürerek, o acıları bitirenin AK Parti olduğu gerçeğinden, zihinleri uzaklaştırmakla görevli.
Çatışmanın enerjisinin üzerinde sörf yapmaktan başka seçenekleri de tercih edebilirdi ancak HDP, PKK’nin halihazırdaki varlığını sürdürmekten başka bir amacı olmayan bir aparatçik olduğundan bu, şimdilik ihtimal dışı..
Ümit Kıvanç ise tarihin bir zamanında takılı kalmış bir zihin.
Onun için “Devlet = Mutlak Kötü”.
Asla ve kesinlikle olumluya doğru bir gidişte araç olamaz,
hele ki Müslümanların (onun lügatında İslamcılar) elindeyse.
Gürbüz Özaltınlı bu durumu şöyle ifade etmişti;
“AKP iktidarından ölümüne nefret etmeniz, ne onun otoriter savrulmalarıyla ne de sınıf sevginiz, yoksullara-dezavantajlı topluluklara duyarlılıklarınızla ilgili; bu nefreti biz Kemalizm’le ortak yanınıza; İslamiyet’i kafanızda oturttuğunuz yere borçluyuz. Yani, bütün fikirlerin altına yerleşen, oryantalizm aşırılığına ulaşmış Batıcı pozitivizminize...”
Aslı Aydıntaşbaş ise, konuya çok daha soğukkanlı yaklaşıyor.
Olay onun için, verili görevi nasıl besleyebileceği açısından özel ve önemli.
Elde bir AK Parti hükümeti var ve de onun “Otoriterliği”.
Herşey bu algının çoğaltılıp yayılmasına hizmet etmeli.
Bu özellik, kimi zaman hükümetin tüm yapıp ettiklerine yayılırken, kimi zaman da (eğer üzerinde tezvirat yapılabilecek bir olay yoksa), Erdoğan’ın söylemi üzerinden kişiliğine yansıtılarak, gündemde hep tutulmalı.
“Olağan otoriter rejim uygulamalarının dahi ötesine geçen”
bir bombalamaydı olay onun için, o kadar. Kendisi mevzuya bir daha değinmiyor ve “kirli siyasetten kaçarken” yazısını yazıyordu.
İşimiz bu…