Görüşler

'Yerel halk'

'Yerel halk'

‘İtibar ve İktidar’ kitabının yazarı Muhsin Altun “Sömürgeci modellerin başarı şansı, yöneticilerin yerel halka yabancılaştığı ülkelerde daha yüksektir” değerlendirmesinde bulunuyor.

SEMAİ “İlk bakışta, Semai toplumu bir yaşlılar konseyi tarafından yönetiliyor gibi görünür. Yaşlılar esasen kararlarını uygulatabilecek otoriteye sahip değillerdir. Semai halkının yaşlılara saygı duyması, onlara itaatin zorunlu olduğu anlamına gelmez. Bir Semai, yaşlıların söylediği şeyi ciddiye alır; Semai deyişiyle, onları ‘işitir’. Onlar konuşurken sözlerini kesmez, onlarla senli benli konuşmaz. Ancak onların tavsiyelerini reddedebilir. Israr ederlerse ‘sizi işitmedim’ diyebilir.”

Yukarıdaki paragrafı, antropolog Robert Dentan’ın Semailer hakkında tuttuğu notlardan alıntıladık. Malezya’nın yerel halklarından Semailer, şiddetten uzak ve lidersiz yapılanmalarıyla tanınır. İlişkileri tahakküme değil itibara dayanır. Görünüşte hiçbir hiyerarşi yoktur; kendine “reis” süsü vererek ortalıkta dolaşan kimseye rastlanmaz. Semailer birinin kendilerine liderlik etmesinden hoşlanmaz. Tahakküm hiyerarşisinin yokluğu, kendilerine otorite atfedenlere yönelik yaygın “cezalandırma” eylemleriyle güvenceye alınmıştır.

BUSHMEN

Kalahari çölünün yerel halkı Bushmenler, liderlik özentilerini ezme konusunda daha hassastır. Avcılıkla geçinen Bushmenler arasında bir süre yaşayan antropolog Richard Lee’nin hikâyesi öğreticidir. Lee, topluluğa -Noel ziyafetinde kesilmek üzere- bulabileceği en iyi hediye olan besili bir öküz hediye etmişti. Onlarsa minnet duymak bir yana hediyeyi tahkir ettiler. Hayvan, daha önce hiç görmedikleri “incecik bir bağırsak ve kemik torbası”ndan ibaretti. Aynen böyle demişlerdi. İki gün boyunca et ziyafeti çektikleri halde şikâyet etmeyi sürdürdüler: “Kayış gibi bir şeydi; bizde ağrı yaptı bu öküzün eti.” Lee şaşırmıştı. Yerliler onu övmek yerine başarısını alay konusu yapmışlar; hoşlandıkları halde etinden değersiz bir şeymiş gibi söz etmişlerdi.

Yaşlı bir Bushmen, daha sonra bunun nedenini Lee’ye şöyle açıkladı: “Genç bir adam besili bir av yakaladığında kendisini bir şef; geri kalanları ise onun uşakları veya sıradan kimseler olarak görmeye başlar. Biz bunu kabul edemeyiz. Bu yüzden devamlı onun etinin değersiz olduğunu söyler dururuz. Böylece onun kalbini soğutur, yumuşak başlı hale getiririz.” Özetle, bu tepki, yerel halkın büyük bir avla kampa dönen avcıya gösterdiği maksatlı bir tepkiydi.

BEMBA

Zambiya’nın yerel halklarından Bembalarda, yiyecek ve gıda maddeleri dağıtmak şefliğin asli özelliklerinden biridir. Gıdaya zahmetsizce erişim, bir Bemba’nın zihninde bütün kabilenin güvenlik ve selametiyle ilişkilendirilir. Bu ilişki, şefin kontrolündeki kutsal mutfakta (kamitembo) simgeleşmiştir. O kadar ki bir Bemba köyü kurulurken şefin (mfumu) evinden önce kamitembo inşa edilir. Bemba ekonomik sisteminin sınırları içinde bir adamın hizmet ve itaatini sağlamanın tek yolu, ona yeterli gıda sağlamaktır. Vergi, haraç ve hediyeler yoluyla gıdayı ve diğer değerli şeyleri depolayan şef, halkın geçimini temin eder; işçilere, idari görevlilere, yolculara ve misafirlere yiyecek dağıtır. Bembalar arasında bir süre yaşayan antropolog Audrey Richards şöyle der: “Bir şefin bir diğerine ambarlarının büyüklüğüyle hava attığını hiç duymadım; fakat kendisine gelen ve kendisinin dağıttığı gıda miktarıyla övüneni çok duydum.”

Büyük miktarda gıda stokuna sahip olmak, Bembalar için övülesi bir tutku gibi görünmez. Onlar, sahip olmanın değil vermenin getirdiği itibara değer verirler. Şef için zenginliğin ölçüsü, elinde toplanan malları dağıtmaktır. Şef konumunu muhafaza etmek istiyorsa halktan bir nesne saklamamalı, malını sonsuzca artırmaya çalışmamalıdır. Bembalar şöyle der: “Bütün meyveleri dökülene kadar ağacı sallayacağız.” Eş deyişle, elindeki malları dağıtana kadar şefi rahatsız edeceğiz. Bir şef, örneğin kendisine gelen eti kurutup, daha sonra bölüştürmek üzere saklamaya kalkarsa takipçileri oturup ete gözlerini diker ve şef kendilerine birazını vermek zorunda kalıncaya kadar sürekli bu et hakkında konuşurlardı.
Nitekim Richards’ın dört ayrı Bemba şefinin gıda ambarlarıyla ilgili analizi de şeflerin serveti üzerindeki geleneksel sınırlamayı doğrulamaktadır: Kolektif emeği kolayca seferber edebilmelerine rağmen şeflerin mahsulü, sıradan bir Bemba’nın mahsulünün yalnızca dört katıydı. Dahası, bu oran hemen her yıl aynı kalma eğilimindeydi. Mahsulün çoğunun yıl içinde dağıtılacağı düşünüldüğünde, şefin topluluğun en fakir üyesi olduğu anlaşılır.

İBO

Afrika’da İngiliz sömürge idaresinin en kolay tesis edildiği yerlerin, Müslüman halkların yaşadığı yerler olması anlamlıdır. İngiliz “Dolaylı Yönetim Modeli” ilk olarak, siyasi otoritenin bir Emir’de toplandığı ve vergilendirmenin, mahkemelerin ve Avrupa’dakilerle karşılaştırılabilir nitelikteki diğer devlet kurumlarının zaten var olduğu kuzeydeki Müslüman Hausa halkları arasında uygulandı. Model, Müslüman halkların kurumsallaşmış “otoriteye itaat” eğilimine hitap ediyordu.

Buna karşılık, güneydoğudaki pagan İbo (Ígbó) halkı Müslümanlar kadar itaatkâr değildi. Uygulama tam bir fiyaskoya yol açtı. Soy büyüklerinin kolektif otoritesi dışında yaptırım gücü tanımayan ana soylu İbo halkı, yeni modeli onlara benimsetecek kültürden ve siyasal aktörlerden “yoksun” görünüyordu. Ortalıkta İngiliz kraliçesinin selamını alacak bir kral ya da şef yoktu. Sömürge idaresi, çözümü köy düzeyinde yasama, yürütme ve yargı yetkisini elinde toplayan “Atanmış Şeflikler” (Warrant Chieftains) ihdas etmekte buldu. Bu pozisyonlara sadece erkeklerin atanması kadınların tepkisine yol açtı.

1929 yılında yapılan bir nüfus sayımı sırasında görevlilerin ağıldaki koyun ve keçi sayısını sormasından huylanan Bayan Nwanyeruwa, çevresine topladığı kadınlarla bir protesto eylemi başlattı. Gösterileri “histerik kadınların çılgınca eylemleri” olarak değerlendiren sömürge idaresinin ateşle karşılık verdi.

Sayıları 30 bine yaklaşan kadınların protestosu, bir anda “Kadınlar Savaşı” (Ogu Umunwanyi) olarak tarihe geçen kanlı bir çatışmaya dönüştü. 10 Ocak 1930 günü tümüyle bastırılan isyan sırasında, çok sayıda atanmış şef istifa etmek zorunda kalırken 16 yerel mahkeme binası ateşe verildi; Beyazlara ait fabrikalar yağmalandı; 55 kadın eylemci sömürge ordusu tarafından öldürüldü. Çatışmalardan ders almış görünen sömürge idaresi, 1930’da atanmış şeflik sistemini kaldırdı ve kadınları da yerel mahkemelere atamaya başladı. Köy konseylerinin geleneksel otoritesi yasal olarak tanındı. İbo kadınlarının öncülük ettiği bu kazanımlar, modern Afrika milliyetçiliğinin miladı olarak kabul edilmektedir.

VATUKALOKO

Fiji’nin sömürgeleştirilmesi, ana akım tarihçiler tarafından Pasifik adalarında modern devlet fikrinin oluşumunun örneği olarak gösterilir. Burada uygulanan dolaylı yönetim modeli, toprak komisyonları ve yerel yönetim, merkezileştirme, kodlama ve sınıflandırma faaliyetleri gibi otorite kurma biçimleri üzerinden ilerlemişti.

Fiji’nin yerel Vatukaloko halkının bu ilerlemeye tepkisi farklı oldu. Fiji’nin “Olimpos Dağı” sayılan Kauvadra civarında, yerliler tarafından “Tuka” olarak adlandırılan ve rahiplerin yaşam iksirine sahip olduklarını iddia ettikleri bir inanış yaygındı. İnanışın misyonerlerinden “Dugamoi” (vekil) unvanlı bir rahip, yerel efsaneleri İncil anlatılarına aşılayarak yeni bir Tuka ihdas etti. Takipçileri tarafından “yalnızca bir kez konuşan ve itaat edilmesi gereken adam” anlamında “Na Vosa va Ka dua” unvanıyla onurlandırılan rahip, 1876’dan itibaren Fiji Grubu’nun ana adası Viti Levu’nun kırsal kesimlerinde vaazlar vermeye başladı. İnancın sadık takipçileri olarak ölen herkesin yeniden dirileceği ve ilahi güçlerin yardımıyla tüm inanmayanları (sömürgeciler) yeryüzünden silip süpüreceği günlerin müjdesini verdi. Tuka öğretisinin yeni versiyonu, Fiji’nin kuzey kıyılarında ve doğu yaylalarında dağınık halde yaşayan halkları yavaş yavaş birleştirdi.

1885’e gelindiğinde Fiji’deki sömürge sekreteri John Thurston, Londra’ya gönderdiği raporda, adanın dağlık kesimlerinde olağandışı bir hareketlilik saptandığını bildiriyordu: Udu ve Savudoi kasabalarında “toplam 60 ya da 70 kişilik garip adamlardan oluşan bir grup” ortaya çıkmıştı. “Grubun üyelerinin yüzleri, genellikle savaş zamanında benimsenen bir alışkanlık olarak siyaha boyanmıştı. Dökümlü Masi veya yerli kumaştan cübbeler giyiyor, yanlarında silah taşıyor ve ‘sartini’ veya çavuş olarak adlandırdıkları kişilerin komutası altında tatbikata benzeyen bazı faaliyetler icra ediyorlardı.”

Aynı yıl, Vatukaloko halkı, rahibin önderliğinde hem işbirlikçi Fiji şeflerine hem de İngiliz sömürgecilerine karşı ayaklandı. Sömürge idaresi, ayaklanmayı “Tuka kültü” ile ilişkilendirip önlenmesi gereken bulaşıcı bir batıl inanç olarak tanıttı. “Tehlikeli ve hoşnutsuz yerliler” olarak fişlenen isyancılar yakalanıp çeşitli hapis cezalarına çarptırılırken rahip uzak adalardan birine sürgün edildi.

Rahibin yaşayan bir yakını, 1980’de antropolog Martha Kaplan’a şöyle der: “O ne bir Anglikan ne de Katolikti. Onlar gelmeden önce de bizim bir dinimiz vardı ve bu Tanrı’nın diniydi. O Tanrı’ya hizmet etti; diğer dinler gelmeden önce Tanrı hakkında vaaz verdi.”

SONUÇ

Etnografik bulgular, nerdeyse bütün “yerel” halklarda, itibarın maddi malları yığarak değil dağıtarak hatta fazlasını imha ederek kazanılabileceği yönünde yaygın bir anlayışın varlığını ortaya koymaktadır. Şefin itibarı, malı ambarında depolayarak değil dağıtarak kazanılmıştır. Aksine tutum ve davranışlar, son tahlilde hayranlığı nefrete, itaati isyana dönüştürme riski taşır. Liderlik özentileri, topluluğun düzgün işleyişi için ciddi bir tehdit olarak görülür.

Devletsiz toplumların çoğunda, “Büyük Adam” denilen makamsız liderler, diğerleri üzerinde zorlayıcı bir otoriteye sahip olmayıp; etkileri takipçilerini “ikna etme” yeteneği ile orantılıdır. Bu etki, topluluk refahını artıran bilgi ve becerilere sahip olmaktan ve bunları paylaşmaktan kaynaklanır. Çok sayıda Büyük Adam örneği şu özellikleri sergilemektedir: Toplum onlara itibar bahşeder; ancak diğerlerinden farklı bir zenginlik seviyesine erişmelerini belirli sosyal yaptırımlarla engeller ve reddeder. Özetle, yerel halkı ikna etmek öyle kolay değildir.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir